
ABDURRAHİM
KARAKOC
HASAN'A MEKTUP
Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,
Aha bu mektubu alınca Hasan.
Manalar iplikten incedir amma,
Kelimeler biraz kalınca Hasan.
Gene ağzımızı açmıyor bıçak,
Huzur size ömür..... Dert salkım
saçak.
Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek,
Batıdan bir hava çalınca Hasan.
Kök saldı bahçede ayrık otları,
Yemler pay edildi, sattık atları.
Biz kovalım derken baştan bitleri,
Sülükler yapıştı, kulunca Hasan.
Süt dolu güğümü çalarız taşa,
Kutsal görevimiz "Sağol çok yaşa !"
Mülkte hakikati aramak boşa,
Tüm suçlular güçlü olunca Hasan.
Derisini yüzdük demokrasinin,
İşi iştir imtiyazlı asinin.
Hakikatte vahşi, sözde "vasinin"
Dörtnala gidilir yolunca Hasan.
Canım Hürriyeti koydunsa ara,
Ekmek yalınayak kaçtı dağlara.
Çevremize küsmüş kardeşlik var ya,
Haber ver, izini bulunca Hasan.
Soysuzlar taş atar mukaddesata
Karşı duramazsak bizdedir hata.
Tahammül teşviktir, böyle hayata,
Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan.
FETVA
Türküler var başı belden aşağı
Çalmayan radyonun pili cennetlik.
Kafir meyve inmez daldan aşağı
Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.
Boşunadır dünyamıza geldiği
Aha yaşadığı aha öldüğü...
Korkak müslümanın namaz kıldığı
Camiyi taşlayan deli cennetlik.
Kara günde çözülmesin, kuşağın,
Kara toprak olsun uyku döşeğin.
Cihadda yük çeken uyuz eşeğin
Semeri cennetlik çulu cennetlik.
Tez vururlar harpte önde gideni,
Kaçanlar kurtarır canı bedeni.
Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni,
Diri boku yedi, ölü cennetlik.
Bana ne'yi akıllılık sananın,
Başı var da, beyni yoktur. İnanın.
Beş on sene cehennemde yananın,
Dumanı cennetlik, külü cennetlik.
"Karışma boş ver"'i eylemiş sanat,
"Dava gereksiz" der, "her şey menfaat"
Böyle bir babayı vurursa evlat,
Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.
Sevabı, günahı ayırmış Rabbim,
Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım.
Yalana riyaya, dayanmaz sabrım,
Haksıza sövenin dili cennetlik.
KARA HABER
Ellerin yurdunda çiçek açarken
Bizim ile kar geliyor kardeşim.
Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?
Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.
Güzel olmuş sıra sıra söğütler,
Dağ ardında unutulmuş şehitler.
Hürriyete seymen giden yiğitler,
İki gidip bir geliyor gardaşım.
Üç aylık bebekler tutuldu taşa,
Düşmanlar geriden eyler temaşa.
Yaratan böylesin vermesin başa,
Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.
SAYFA BAŞINA DÖN
AHMET
HAŞİM
MERDİVEN
Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,
Eteklerinde güneş rengi bir yığın
yaprak,
Ve bir zaman bakacaksın semaya
ağlayarak...
Sular sarardı... yüzün perde perde
solmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam
olmakta...
Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar
güller;
Durur alev gibi dallarda kanlı
bülbüller,
Sular mı yandı? Neden tunca benziyor
mermer?
Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha
dolmakta,
Kızıl havaları seyret ki akşam
olmakta...
BIR GÜNÜN
SONUNDA ARZU
Yorgun gözümün halkalarında
Güller gibi fecr oldu nümayan,
Güller gibi... sonsuz, iri güller
Güller ki kamıştan daha nalan;
Gün doğdu yazık arkalarında!
Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilan.
Kuşlar midir onlar ki her aksam
Alemlerimizden sefer eyler?
Aksam, yine aksam, yine aksam
Bir sırma kemerdir suya baksam;
Üstümde sema: kavs-i mutalsam!
Aksam, yine aksam, yine aksam
Göllerde bu dem bir kamış olsam!
SAYFA BAŞINA DÖN
AHMET
MUHİP DRANAS
FAHRİYE ABLA
Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar.
Kapanırdı daha Gün batmadan kapılar.
Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,
Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın,
sen!
Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen
Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla
Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Evimiz kutu gibi küçücük bir evdi,
Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;
Günesin batmasına yakın saatlerde
Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede;
Yaz, kıs yeşil bir saksı ıtır pencerede;
Bahçende akasyalar acardı baharla,
Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Önce upuzun, sonra kesik sacın vardı;
Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı;
İçini gıcıklardı bütün erkeklerin,
Altın bileziklerle dolu bileklerin.
Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin;
acık saçık şarkılar söylerdin en fazla,
Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!
Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,
En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.
Bilmem simdi hala bu ilk kocanda misin?
Hala dağları karlı Erzincan'da misin?
Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;
Hatırada kalan şey değişmez zamanla,
Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye abla!
SAYFA BAŞINA DÖN
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU
KARA SEVDA
... ve nihayet gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı
Masallarla indi yere
Sebil oldu cümle hikayelere
Kara kara kazanlarda kaynadı
Diyar diyar al kanlara boyandı
Türkülerde ateş alev yandı tutuştu
Gordas kiliminde nakıs
Minyatür bahçelerinde suret kesildi
Ve nihayet gelip çattı
Elveda belirsiz bedava sevinç
Ucan kusa ese dosta elveda
Bütün haşmetiyle gelip çattı
Bir dilimi zehir zıkkım
Bir dilimi candan tatlı
KARADUT
Karadutum, çatal karam, çingenem
Nar tanem, nur tanem, bir tanem
Ağaç isem dalımsın salkım saçak
Petek isem balımsın ağulum
Günahımsın, vebalimsin.
Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan
Yoluna bir can koyduğum
Gökte ararken yerde bulduğum
Karadutum, çatal karam, çingenem
Daha nem olacaktın bir tanem
Gülen ayvam, ağlayan narımsın
Kadınım, kısrağım, karimsin.
II
Sigara paketlerine resmini çizdiğim
Körpe fidanlara adini yazdığım
Karam, karam
Kası karam, gözü karam, bahtı karam
Sıla kokar, arzu tüter
Ilgıt ılgıt buram buram.
Ben beyzade, kişizade,
Her turlu dertten top yekun azade
Hani su ekmeği elden suyu golden.
Durup dururken yorulan
Kibrit copu gibi kırılan
Yalnız sanat çıkmazlarında basını
kaşıyan
Artık otlar göstermelik atlar gibi
bedava yasayan
Sen benim mihnet içinde yanmış
kavrulmuşum
Netmiş, ney lemis, nolmusum
Cömert ırmaklar gibi gürül gürül
Bahtın karışmış bahtıma çok şukur.
Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum
Karam, karam
Kası karam, gözü karam, bahtı karam
Sensiz bana canim dünya haram olsun.
SITEM
Önde zeytin ağaçları arkasında yar
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar
Önde zeytin ağaçları neyleyim
Dalları neyleyim.
Yar yollarına dökülmedik dilleri
neyleyim.
Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak
gibi sineme sapladılar
Değirmen misali döner basım
Sevda değil bu bir hışım
Gel gör beni darmadağın
Tel çözülüp kalmışım.
Yar
Canimin çekirdeğinde diken
Gözümün bebeğinde sitem var.
PARAMPARÇA
Ağaç
bütün
Işık bütün
Meyve bütün
Benim dünyam paramparça.
Büyük bir ayna kırılmış
Kırılıp yere dökülmüş
Kainat içine duşmuş
Duşmuş amma paramparça.
Yaprak yaprak yapıştırdım
Diyar diyar dolaştırdım
Bir alevdir tutuşturdum
Yandım amma paramparça.
TÜRKÜLER DOLUSU
Kirazın derisinin altında kiraz
Narin içinde nar
Benim yüreğimde boylu boyunca
Memleketim var
Canıma ciğerime dek islemiş
Canıma ciğerime
Sapına kadar.
Elma dalından uzağa düşmez
Ne yana gitsem nafile.
Memleketin hali gözümden gitmez
Binbir yerimden bağlanmışım
Bundan ötesine aklim ermez.
Yerliyim yerli olmasına
ilmik ilmik, damar damar
Yerliyim.
Bir dilim Trabzon peyniri
Bir avuç tiftik
Bir cimdik çavdar
Bir tutam sile bezi gibi
Dişimden tırnağıma kadar
Ressamım.
Yurdumun tasından toprağından şurup
gelir nakışlarım
Tasıma toprağıma toz konduranın
Alnını karışlarım.
Sairim sair olmasına
Canim kurban şiirin gerçeğine hasına
içerisine insan kokusu sinmiş mısralara
vurgunum
Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter
Eğri büğrü, kör topal kabulüm
Sairim
Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası
Ayak seslerinden tanırım
Ne zaman bir koy türküsü duysam
Sairliğimden utanırım
Sairim
Şiirin gerçeğini koy türkülerimizde
bulmuşum
Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim
Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.
Hey hey, yine de hey hey
Şalınsın türküler bir uçtan bir uca
Evelallah hepsinde varım
Onlar kadar sahici
Onlar kadar gerçek
insancasına, erkekçesine
"Bana bir bardak su" dercesine
Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.
Ah bu türküler
Türkülerimiz
Ana sütü" gibi candan
Ana sütü” gibi temiz
Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla
Koyumuz, koylumuz, memleketimiz.
Ah bu türküler,
Koy türküleri
Dilimizin tuzu biberi
Memleket ahvalini onlardan sor
Kitaplarda değil, Türkülerde ara Yemen'i
Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...
Ben türkülerden aldım haberi.
Ah bu türküler, koy türküleri
Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak
Hilesiz hurdasız, çırılçıplak
Dişisi dişi, erkeği erkek
Kası kas, gözü göz, yarası yara
Bıçağı bıçak.
Ah bu türküler, koy türküleri
Karanlik kuyularda acilmiş çiçekler gibi
Kiminin reyhasından geçilmez
Kimi zehir, kimi zemberek gibi.
Ah bu türküler, koy türküleri
Olgun bir karpuz gibi yarılır içim
Kan damlar ucundan, mürekkep değil
iste söz, iste ses, iste biçim:
"Uzun kavak gıçım gIcIm gIcIlar"
iliklerine kadar islemis sIzI
Artik iflah olmaz kavak agaci
Bu turkunun yureginde sanci var.
Ah bu türküler, koy türküleri
Ne duzeni belli, ne yazani
Altlarinda imza yok ama
iclerinde yurek var
Cennet misali sevisen
Cehennemler gibi dovusen
Bir cocuk gibi gulup
Magaralar gibi inleyen
Nasil unutur nasil
Omrunde bir kez olsun
Halk turkusu dinleyen...
SAYFA BAŞINA DÖN
ORHAN VELİ KANIK
BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ
Beni
bu güzel havalar mahvetti,
Böyle
havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden.
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle
havada aşık oldum;
Eve
ekmekle tuz götürmeyi
Böyle
havalarda unuttum;
Şiir
yazma hastalığım
Hep
böyle havalarda nüksetti;
Beni
bu güzel havalar mahvetti
DALGACI MAHMUT
İşim
gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah.
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
Deniz yırtılır kimi zaman,
Bilmezsiniz kim diker;
Ben
dikerim.
Dalga geçerim kimi zaman da,
O da
benim vazifem;
Bir
baş düşünürüm başımda,
Bir
mide düşünürüm midemde,
Bir
ayak düşünürüm ayağımda,
Ne
halt edeceğimi bilemem
SAYFA BAŞINA DÖN
Nâzım Hikmet
BU VATANA NASIL KIYDILAR
İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?
SAYFA
BAŞINA DÖN |