..>* Yakup GÜRSES

..>*  Soyağacımız

 
 
 

DÜŞMANINIZIN DAHİ İNSAN OLDUĞUNU UNUTMAYINIZ -Hacı Bektaş Veli

 

 Şiirlerde Gezinti / Şiirlerde Gezinti 1 / Şiirlerde Gezinti 2

 

Abdurrahim Karakoç

Ahmet Haşim

Ahmet Muhip Dranas

Bedri Rahmi Eyüboğlu

Orhan Veli Kanık

Nâzım Hikmet

 

ABDURRAHİM KARAKOC

HASAN'A MEKTUP

Çok oku, çok düşün, çok şeyler anla,

Aha bu mektubu alınca Hasan.

Manalar iplikten incedir amma,

Kelimeler biraz kalınca Hasan.

Gene ağzımızı açmıyor bıçak,

Huzur size ömür..... Dert salkım saçak.

Oyuna kalkıyor yüzlerce köçek,

Batıdan bir hava çalınca Hasan.

Kök saldı bahçede ayrık otları,

Yemler pay edildi, sattık atları.

Biz kovalım derken baştan bitleri,

Sülükler yapıştı, kulunca Hasan.

Süt dolu güğümü çalarız taşa,

Kutsal görevimiz "Sağol çok yaşa !"

Mülkte hakikati aramak boşa,

Tüm suçlular güçlü olunca Hasan.

Derisini yüzdük demokrasinin,

İşi iştir imtiyazlı asinin.

Hakikatte vahşi, sözde "vasinin"

Dörtnala gidilir yolunca Hasan.

Canım Hürriyeti koydunsa ara,

Ekmek yalınayak kaçtı dağlara.

Çevremize küsmüş kardeşlik var ya,

Haber ver, izini bulunca Hasan.

Soysuzlar taş atar mukaddesata

Karşı duramazsak bizdedir hata.

Tahammül teşviktir, böyle hayata,

Öl..İnsan küçülmez ölünce Hasan.

 

FETVA

Türküler var başı belden aşağı

Çalmayan radyonun pili cennetlik.

Kafir meyve inmez daldan aşağı

Yoksulun yaktığı çalı cennetlik.

Boşunadır dünyamıza geldiği

Aha yaşadığı aha öldüğü...

Korkak müslümanın namaz kıldığı

Camiyi taşlayan deli cennetlik.

Kara günde çözülmesin, kuşağın,

Kara toprak olsun uyku döşeğin.

Cihadda yük çeken uyuz eşeğin

Semeri cennetlik çulu cennetlik.

Tez vururlar harpte önde gideni,

Kaçanlar kurtarır canı bedeni.

Şimdilik kördüğüm kalsın nedeni,

Diri boku yedi, ölü cennetlik.

Bana ne'yi akıllılık sananın,

Başı var da, beyni yoktur. İnanın.

Beş on sene cehennemde yananın,

Dumanı cennetlik, külü cennetlik.

"Karışma boş ver"'i eylemiş sanat,

"Dava gereksiz" der, "her şey menfaat"

Böyle bir babayı vurursa evlat,

Tüfeği cennetlik, eli cennetlik.

Sevabı, günahı ayırmış Rabbim,

Ölçüdür gözlerim, tartıdır aklım.

Yalana riyaya, dayanmaz sabrım,

Haksıza sövenin dili cennetlik.

 

KARA HABER

Ellerin yurdunda çiçek açarken

Bizim ile kar geliyor kardeşim.

Bu hududu kimler çizmiş gönlüme?

Dar geliyor, dar geliyor gardaşım.

Güzel olmuş sıra sıra söğütler,

Dağ ardında unutulmuş şehitler.

Hürriyete seymen giden yiğitler,

İki gidip bir geliyor gardaşım.

Üç aylık bebekler tutuldu taşa,

Düşmanlar geriden eyler temaşa.

Yaratan böylesin vermesin başa,

Zor geliyor, zor geliyor gardaşım.                                    SAYFA BAŞINA DÖN


AHMET HAŞİM

MERDİVEN

 Ağır, ağır çıkacaksın bu merdivenlerden,

Eteklerinde güneş rengi bir yığın yaprak,

Ve bir zaman bakacaksın semaya ağlayarak...

Sular sarardı... yüzün perde perde solmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

Eğilmiş arza, kanar, muttasıl kanar güller;

Durur alev gibi dallarda kanlı bülbüller,

Sular mı yandı? Neden tunca benziyor mermer?

Bu bir lisan-ı hafidir ki ruha dolmakta,

Kızıl havaları seyret ki akşam olmakta...

 

 BIR GÜNÜN SONUNDA ARZU

Yorgun gözümün halkalarında

Güller gibi fecr oldu nümayan,

Güller gibi... sonsuz, iri güller

Güller ki kamıştan daha nalan;

Gün doğdu yazık arkalarında!

Altın kulelerden yine kuşlar

Tekrarını ömrün eder ilan.

Kuşlar midir onlar ki her aksam

Alemlerimizden sefer eyler?

Aksam, yine aksam, yine aksam

Bir sırma kemerdir suya baksam;

Üstümde sema: kavs-i mutalsam!

Aksam, yine aksam, yine aksam

Göllerde bu dem bir kamış olsam!

                                                                                 SAYFA BAŞINA DÖN


AHMET MUHİP DRANAS

FAHRİYE ABLA

Hava keskin bir kömür kokusuyla dolar.

Kapanırdı daha Gün batmadan kapılar.

Bu, afyon ruhu gibi baygın mahalleden,

Hayalimde tek çizgi bir sen kalmışsın, sen!

Hülyasındaki geniş aydınlığa gülen

Gözlerin, dişlerin ve ak pak gerdanınla

Ne güzel komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Evimiz kutu gibi küçücük bir evdi,

Sarmaşıklarla balkonu örtük bir evdi;

Günesin batmasına yakın saatlerde

Yıkanırdı gölgesi kuytu bir derede;

Yaz, kıs yeşil bir saksı ıtır pencerede;

Bahçende akasyalar acardı baharla,

Ne şirin komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Önce upuzun, sonra kesik sacın vardı;

Tenin buğdaysı, boyun bir başak kadardı;

İçini gıcıklardı bütün erkeklerin,

Altın bileziklerle dolu bileklerin.

Açılırdı rüzgarda kısa eteklerin;

acık saçık şarkılar söylerdin en fazla,

Ne çapkın komşumuzdun sen, Fahriye abla!

Gönül verdin derlerdi o delikanlıya,

En sonunda varmışsın bir Erzincanlıya.

Bilmem simdi hala bu ilk kocanda misin?

Hala dağları karlı Erzincan'da misin?

Bırak, geçmiş günleri gönlüm hatırlasın;

Hatırada kalan şey değişmez zamanla,

Ne vefalı komşumuzdun sen, Fahriye abla!

                       SAYFA BAŞINA DÖN


BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU

KARA SEVDA

... ve nihayet gelip çattı

Bir dilimi zehir zıkkım

Bir dilimi candan tatlı

Masallarla indi yere

Sebil oldu cümle hikayelere

Kara kara kazanlarda kaynadı

Diyar diyar al kanlara boyandı

Türkülerde ateş alev yandı tutuştu

Gordas kiliminde nakıs

Minyatür bahçelerinde suret kesildi

Ve nihayet gelip çattı

Elveda belirsiz bedava sevinç

Ucan kusa ese dosta elveda

Bütün haşmetiyle gelip çattı

Bir dilimi zehir zıkkım

Bir dilimi candan tatlı .

 

KARADUT

Karadutum, çatal karam, çingenem

Nar tanem, nur tanem, bir tanem

Ağaç isem dalımsın salkım saçak

Petek isem balımsın ağulum

Günahımsın, vebalimsin.

Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan

Yoluna bir can koyduğum

Gökte ararken yerde bulduğum

Karadutum, çatal karam, çingenem

Daha nem olacaktın bir tanem

Gülen ayvam, ağlayan narımsın

Kadınım, kısrağım, karimsin.

II

Sigara paketlerine resmini çizdiğim

Körpe fidanlara adini yazdığım

Karam, karam

Kası karam, gözü karam, bahtı karam

Sıla kokar, arzu tüter

Ilgıt ılgıt buram buram.

Ben beyzade, kişizade,

Her turlu dertten top yekun azade

Hani su ekmeği elden suyu golden.

Durup dururken yorulan

Kibrit copu gibi kırılan

Yalnız sanat çıkmazlarında basını kaşıyan

Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yasayan

Sen benim mihnet içinde yanmış kavrulmuşum

Netmiş, ney lemis, nolmusum

Cömert ırmaklar gibi gürül gürül

Bahtın karışmış bahtıma çok şukur.

Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum

Karam, karam

Kası karam, gözü karam, bahtı karam

Sensiz bana canim dünya haram olsun.

 

 SITEM

Önde zeytin ağaçları arkasında yar

Sene 1946

Mevsim

Sonbahar

Önde zeytin ağaçları neyleyim

Dalları neyleyim.

Yar yollarına dökülmedik dilleri neyleyim.

Yar yar!.. Seni kara saplı bir bıçak gibi sineme sapladılar

Değirmen misali döner basım

Sevda değil bu bir hışım

Gel gör beni darmadağın

Tel çözülüp kalmışım.

Yar

Canimin çekirdeğinde diken

Gözümün bebeğinde sitem var.

 

PARAMPARÇA

 Ağaç bütün

Işık bütün

Meyve bütün

Benim dünyam paramparça.

Büyük bir ayna kırılmış

Kırılıp yere dökülmüş

Kainat içine duşmuş

Duşmuş amma paramparça.

Yaprak yaprak yapıştırdım

Diyar diyar dolaştırdım

Bir alevdir tutuşturdum

Yandım amma paramparça.

 

 TÜRKÜLER DOLUSU

Kirazın derisinin altında kiraz

Narin içinde nar

Benim yüreğimde boylu boyunca

Memleketim var

Canıma ciğerime dek islemiş

Canıma ciğerime

Sapına kadar.

Elma dalından uzağa düşmez

Ne yana gitsem nafile.

Memleketin hali gözümden gitmez

Binbir yerimden bağlanmışım

Bundan ötesine aklim ermez.

Yerliyim yerli olmasına

ilmik ilmik, damar damar

Yerliyim.

Bir dilim Trabzon peyniri

Bir avuç tiftik

Bir cimdik çavdar

Bir tutam sile bezi gibi

Dişimden tırnağıma kadar

Ressamım.

Yurdumun tasından toprağından şurup gelir nakışlarım

Tasıma toprağıma toz konduranın

Alnını karışlarım.

Sairim sair olmasına

Canim kurban şiirin gerçeğine hasına

içerisine insan kokusu sinmiş mısralara vurgunum

Bıçak gibi kemiğe dayansın yeter

Eğri büğrü, kör topal kabulüm

Sairim

Zifiri karanlıkta gelse şiirin hası

Ayak seslerinden tanırım

Ne zaman bir koy türküsü duysam

Sairliğimden utanırım

Sairim

Şiirin gerçeğini koy türkülerimizde bulmuşum

Türkülerle yunmuş yıkanmış dilim

Onlarla ağlamış, onlarla gülmüşüm.

Hey hey, yine de hey hey

Şalınsın türküler bir uçtan bir uca

Evelallah hepsinde varım

Onlar kadar sahici

Onlar kadar gerçek

insancasına, erkekçesine

"Bana bir bardak su" dercesine

Bir türkü söylemeden gidersem yanarım.

Ah bu türküler

Türkülerimiz

Ana sütü" gibi candan

Ana sütü” gibi temiz

Türkülerde tüter dağ dağ, yayla yayla

Koyumuz, koylumuz, memleketimiz.

Ah bu türküler,

Koy türküleri

Dilimizin tuzu biberi

Memleket ahvalini onlardan sor

Kitaplarda değil, Türkülerde ara Yemen'i

Öleni, kalanı, gidip gelmeyeni...

Ben türkülerden aldım haberi.

Ah bu türküler, koy türküleri

Mis gibi insan kokar, mis gibi toprak

Hilesiz hurdasız, çırılçıplak

Dişisi dişi, erkeği erkek

Kası kas, gözü göz, yarası yara

Bıçağı bıçak.

Ah bu türküler, koy türküleri

Karanlik kuyularda acilmiş çiçekler gibi

Kiminin reyhasından geçilmez

Kimi zehir, kimi zemberek gibi.

Ah bu türküler, koy türküleri

Olgun bir karpuz gibi yarılır içim

Kan damlar ucundan, mürekkep değil

iste söz, iste ses, iste biçim:

"Uzun kavak gıçım gIcIm gIcIlar"

iliklerine kadar islemis sIzI

Artik iflah olmaz kavak agaci

Bu turkunun yureginde sanci var.

Ah bu türküler, koy türküleri

Ne duzeni belli, ne yazani

Altlarinda imza yok ama

iclerinde yurek var

Cennet misali sevisen

Cehennemler gibi dovusen

Bir cocuk gibi gulup

Magaralar gibi inleyen

Nasil unutur nasil

Omrunde bir kez olsun

Halk turkusu dinleyen...

                            SAYFA BAŞINA DÖN


  ORHAN VELİ KANIK

BENİ BU HAVALAR MAHVETTİ 

Beni bu güzel havalar mahvetti,

Böyle havada istifa ettim

Evkaftaki memuriyetimden.

Tütüne böyle havada alıştım,

Böyle havada aşık oldum;

Eve ekmekle tuz götürmeyi

Böyle havalarda unuttum;

Şiir yazma hastalığım

Hep böyle havalarda nüksetti;

Beni bu güzel havalar mahvetti

 

DALGACI MAHMUT 

İşim gücüm budur benim,

Gökyüzünü boyarım her sabah.

Hepiniz uykudayken.

Uyanır bakarsınız ki mavi.

Deniz yırtılır kimi zaman,

Bilmezsiniz kim diker;

Ben dikerim.

Dalga geçerim kimi zaman da,

O da benim vazifem;

Bir baş düşünürüm başımda,

Bir mide düşünürüm midemde,

Bir ayak düşünürüm ayağımda,

Ne halt edeceğimi bilemem

                              SAYFA BAŞINA DÖN


Nâzım Hikmet

BU VATANA NASIL KIYDILAR

İnsan olan vatanını satar mı?
Suyun içip ekmeğini yediniz.
Dünyada vatandan aziz şey var mı?
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Onu didik didik didiklediler,
saçlarından tutup sürüklediler.
götürüp kâfire : «Buyur...» dediler.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Eli kolu zincirlere vurulmuş,
vatan çırılçıplak yere serilmiş.
Oturmuş göğsüne Teksaslı çavuş.
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

Günü gelir çarh düzüne çevrilir,
günü gelir hesabınız görülür.
Günü gelir sualiniz sorulur :
Beyler bu vatana nasıl kıydınız?

                              SAYFA BAŞINA DÖN

 


              Bu sitede yayımlanan tüm materyal, kaynak gösterilerek alınabilir.

Önemli not: Sitemiz amatör bir site olup ticari amaç gütmemektedir. Sitemizdeki yazıların bütün hakları yazarlarına ait olup yayımı istenmediği takdirde yayından derhal kaldırılacaktır.

13.07.2002    TARİHİNDE  TRT 2' DEKİ "Internet TV" PROGRAMINDA SİTEMİZ  ÖNERİLMİŞTİR

 

Bu sayfanın son güncelleştirilme tarihi Ocak, 2021

31/12/2020 tarihinden itibaren ziyaretçi sayısı