Özeleştiri
Bu öğretim yılında rehberlik amacı ile görev
bölgemizdeki bir ilköğretim okuluna gittiğimizde 21 yıllık Fen Bilgisi
öğretmeninin öğrenci dergilerinin verdiği hazır planları kullandığını
gördüm. Öğretmenimizin kullandığı hazır ders planının "Öğretme-Öğrenme-Yöntem
ve Teknikleri" bölümünde
"Çoklu Zeka" yazılı olduğunu görünce Fen Bilgisi öğretmenimize "Çoklu
Zeka" kuramının ne olduğunu bilip bilmediğini sordum. Öğretmenden
aldığım cevap beni hem üzdü hem de utandırdı. 21 yıllık bir öğretmenin
kendini yenilemek için hiç gayret göstermediğine üzüldüm; her yıl
müfettiş gören öğretmene yapılan rehberlik kalitesinin nasıl olduğunu
görmek de beni bir müfettiş olarak utandırdı.
Sizler bunları okuyunca acaba öğretmen ne
cevap vermiş diye düşünmüşsünüzdür. Sizi merakta bırakmayayım. Öğretmen,
"Çoklu Zeka" nedir sorusuna aynen "müfettiş bey bunu bilmeye ne kalmış,
geri zekalılar, normal zekalılar ve üstün zekalılar var ya, bu yöntem
onlardan bahsediyor" dedi. Yukarıda da belirttiğim gibi bu cevaba
güleyim mi, ağlayayım mı, şaşırdım kaldım.
Birkaç gün sonra rehberlik amacı ile başka
bir ilköğretim okuluna gittik, "Çoklu Zeka" orada da karşıma çıktı. 23
yıllık bir sınıf öğretmeni "çoklu zeka" ile ilgili konuşurken, değişen
bir şey yok, süsleyip püsleyip önümüze getiriyorlar, sosyal zekaya sahip
olanlardan iyi politikacı ve öğretmen oluyorsa mühendis olan Süleyman
DEMİREL nasıl politikacı oldu, bunlar yalan, şeklinde sözler söylemez
mi?
Öğretmenimizin birisi "Çoklu Zeka" kuramını
hiç duymamış kendine göre yorum yapıyor, diğeri ise eğitim üzerine
araştırmalar yapan uzmanlardan daha çok "Çoklu Zeka" kuramını biliyor.
Bir tarafta okullarımızda bilgisayar ve internet olmasına rağmen
eğitimle ilgili gelişmelerden hiç haberi olmayan ya da eğitimle ilgili
araştırmalar yapan uzmanlardan daha çok bilen öğretmenler ve aynı kafada
olan müfettişler; başka bir tarafta ise tam tersi kendini yenilemeye
çalışan öğretmenler ve onlara rehberlik yapmaya çalışan müfettişler.
Bence Milli Eğitim Bakanlığı eğitim
sistemini ya birinci gruptaki eğitimcilerden, ya da ikinci gruptaki
eğitimcilerden temizlemelidir.
Birinci gruptaki eğitimciler sistemde
çoğalırsa, geleceğimiz "fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller"
yerine; akıl yürütemeyen, belli bir şablondan dışarı çıkamayan, papağan
gibi ezberci; fotokopi kafalı insanlara teslim edilmiş olur. Bu tip
insanlarla da ülkemizin nerelere gideceği bellidir.
İkinci grup eğitimciler sistemde çoğalırsa
geleceğimiz "muasır medeniyetler" seviyesinde, belki de daha üzerinde
olacaktır. 24 Kasım 2004 öğretmenler günü vesilesiyle Başkent
Üniversitesinin hazırladığı ve Kanal B televizyonunda yayımlanan
sempozyumda konuşan (sınıf öğretmenliği bölümünde okuyan) üniversite
öğrencisini dinleyince ikinci gruptaki eğitimcilerin sisteme hızla
girmeye başladığını ve sistemde kendileri gibi düşünen eğitimcilerle
birleşip ülkemizi yeni ufuklara taşıyacağını görür gibi oldum.
Bu tip eğitimciler sistemde çoğaldıkça
öğretmen merkezli, not tehditli sistemden çıkılıp onun yerine öğrenci
merkezli, öğrenciye yol gösteren ve rehberlik yapan öğretmen modeli bir
sistem hayata geçirilmiş olacaktır ki bizim özlemimiz de budur.
Denetim sistemimize gelince; bazı
müfettişlerimiz despot, dediğim dedik müfettiş tipini bir an önce
bırakması, onun yerine öğretmene hizmet eden eski tabirle "hademe-i
hayrat" felsefesine uyan ve rehberliğe ağırlık veren müfettişlerin
safında yer almaları gerekmektedir.
Müfettiş kalitesini artırmak için de
müfettişlerin yaptığı araştırmaların ve çalışmaların değerlendirilmesi
gereklidir. İş yapan da işten kaçan da aynı kefeye konduğu takdirde
denetim sisteminde pek gelişme olacağını zannetmiyorum.
Yöneticilerimizin de "öğretmenleri
müfettişlerden kurtarmalıyız" gibi söylemlere kulak asmayıp, Atatürk'ün
15.01.1923 tarihinde söylediği;
"Okulları sık sık denetleyerek
öğrencilerin öğretimden yararlanmasını
ve öğretmenlerin öğretim şeklini
incelemeli ve yanlışlıklar derhal
düzeltilmelidir."
sözünü de gözönünde tutarak
müfettişliği kaldırmak çabası yerine, sistemdeki çürük elmaları
ayıklayacak ve denetlemeyi daha modern hale getirecek tedbirler almaları
yerinde olacaktır. Bakanlığımızın uygulamaya koyduğu "İlköğretimde ve
Ortaöğretimde Denetim ve Performans Değerlendirme" girişimleri bu açıdan
olumlu olmuştur.
Netice olarak, öğretmenlerimizin ve
müfettişlerimizin kendilerini eğitimle ilgili gelişmelerden yoksun
bırakarak; geleceğimizi teslim edeceğimiz öğrencilere zarar vermemeleri,
kendilerini yenilemeleri mutlaka gereklidir.
ggurses, 07.12.2004 |