Nakşibendiler, Alevi-Bektaşiler
(20/01/2008,
Hürriyet Gazetesi, Soner YALÇIN'ın yazısından özetlenerek alınmıştır)
Bektaşilik ve Nakşibendilik, ilk Türk
tasavvuf hareketi olan Yesevilik’ten doğdu.
Nakşibendilik, zamanla Türklüğü unutup
Hint ve İran etkisine girdi. Önce Orta Asya’da, Yeseviliği Sünni öğreti
içinde eriterek yok etti. Ardından, Anadolu’da kök saldığı son 400
yıldır da hedefinde hep Bektaşiler oldu. Onları da "Sünnileştirmek" için
hiçbir fırsatı kaçırmadı; ne yazık ki Bektaşilerin katledilmesine bile
onay verdi.
Tarih:
2 Zilhicce (1826).
Yer:
İstanbul Topkapı Sarayı’ndaki Cami-i Şerif.
Padişah:
II. Mahmud, kafes arkasına geçip camiye davet edilen şeyhlerin
konuşmalarını dinlemeye başladı.
Osmanlı merkezi idaresi, o günlerde tarihinin
en önemli kararlarından birini almak üzereydi. II. Mahmud, Sünni
din adamlarının desteğine ihtiyaç duyuyordu.
Toplantıya katılan bu "kanaat önderleri"
şunlardı:
Nakşibendi tarikatı şeyhlerinden Beşiktaşlı
Yahya Efendi türbedarı Hafız Efendi ve İdris Köşkü’nde
tekkesi olan Balmumcu Mustafa Efendi; Üsküdar’da Nasuhizade
Şeyh Semseddin Efendi, Bandırmalızade Galip Efendi,
Sa’diye’den kahveci Şeyh Emin Efendi; Koca Mustafapaşa’da
Sünbüliyye Şeyhi; Mevlevi şeyhlerinden Galata Şeyhi Kudretullah Dede;
Beşiktaş Şeyhi Abdulkadir Efendi; Kasımpaşa Şeyhi Ali Efendi;
Halvetilerden Zakirbaşı Şikarizade Şeyh Ahmed Efendi,
Merkezefendi Şeyhi Ahmed Efendi, Hüdayi Mahmud Efendi Şeyhi
Seyid Efendi; eski ve yeni şeyhülislamlar, sadrazamlar ve şûra ileri
gelenleri...
İlk sözü Şeyhülislam Kadızade Mehmed Tahir
Efendi aldı. Göreve birkaç hafta önce gelmişti; Şeyhülislam
Mekkizade Mustafa Asım Efendi, yapılacak büyük katliama fetva
vermeyeceği düşünüldüğünden görevden alınmıştı. Şeyhülislam Kadızade
Tahir Efendi, toplantıdaki sözlerine Hacı Bektaş-ı Veli’yi
överek başladı:
"Hacı Bektaş-ı Veli ve başkaca pirler,
saygıdeğer kişiler, hep ehlullah (veli) olup onlara kesinlikle
diyeceğimiz yoktur. Yalnız şeriatta mekruh nesne tarikatta haram
sayılır. Bazı cahil kimseler, Bektaşilik adıyla kendi havalarına uyarak
farz olan şeyleri yerine getirmek bir yana, ibadeti bile küçümseyip kötü
gözle bakmaları ve mahrumiyet tanımamaları ile káfir oldukları herkesin
ağzından duyulmaktadır. Sizler Osmanlı Devleti’nin yolunda şeyhlersiniz,
bu hususta duyduğunuz ve bildiğiniz nasıldır. Bu gibileri hakkında ne
dersiniz?"
Toplantıda söz alan tüm şeyhler benzer
sözleri tekrarladılar:
"Şeriata aykırı hareket ediyorlar!"
"Öldürülmeleri vaciptir!"
Anadolu’da Türk kültürünün
yerleştirip yaşatılmasında büyük emeği olan Bektaşilerin yok edilmesi
için şeyhler tek tek onay verdi.
II. Mahmud bu sözleri duyduktan sonra camiyi terk etti.
Yeniçerileri ve onların pirdaşı Bektaşileri yok etmek için bir engel
kalmıştı sadece...
Burada parantez açmama izin veriniz:
Yukarıdaki bilgileri Ahmed Cevdet Paşa’nın
"Tarih-i Cevdet" adlı kitabın 12’nci cildinin, 236-237’nci
sayfalarından aldım. Bilgileri aktaran Ahmed Cevdet Paşa, olaya
kendi duygu ve düşüncelerini de katıp bakın ne yazıyor:
"Bektaşiler, karışıklığa yatkın olan
halkın kalbini çelip kötülüklere sürükledi. Özellikle cahil insanlara ve
yeniçerilere sokulup işledikleri kötülüklerle onları da baştan çıkarıp
isyan edecek duruma soktular. Osmanlı topraklarının her yerinde idam
edilmeleri, devleti sevenlerin amacı idi. Allah’ın lütfu ile bunun
zamanı gelmişti."
Osmanlı tarih yazıcılığının en önemli kaynak
kitaplarını yazan Ahmed Cevdet Paşa’nın tarafgirliğini görüyor
musunuz? Ama kader işte; kızı yazar Fatma Aliye’den olan torunu
İsmet Faik, ABD’de Hıristiyan oldu!
İKİNCİ TOPLANTI
Bektaşi ve yeniçerileri yok etmek
için "siyasi elitin" de desteği şarttı. 25 Mayıs’ta Şeyhülislam
Kadızade Mehmed Tahir Efendi’nin konağında bir toplantı yapıldı.
Toplantıya Sadrazam Mehmed Selim Paşa,
Rumeli Kazaskeri, İstanbul Müftüsü, Sadaret Kethüdası, Defterdar,
Darphane Nazırı, Tophane Nazırı, Yeniçeri Ağası ve Ocağın ileri
gelenleri ile din adamları katıldı.
Konuşmalardan sonra vezirler, din adamları ve
ocağın ileri gelenleri, Bektaşi ve yeniçerilerin katli vacip olduğuna
karar verip senet imzaladılar. Buraya bir ekleme yapmak zorundayım:
"Beyaz Müslümanların Büyük Sırrı-Efendi/2"
kitabında yazdım; bizim tarihimizde bu büyük kıyımın sebebi olarak;
askeri modernizasyona karşı çıkan yeniçeriler, şeriata aykırı olan
tarikatlar gösteriliyor. Yanlıştır.
Bu meselenin özünde, Hıristiyan
(Rum-Ermeni)-Yahudi cemaati arasındaki Osmanlı pazarına kimin hâkim
olacağı (örneğin Osmanlı darphanesi yönetiminin kimde kalacağı) gibi
iktisadi nedenler vardır.
Yahudilerin ittifak ettiği iki güç,
yeniçeriler ve Bektaşilerdi; yani Türklerdi. Bu kıyımda, başta Üzeyir
Garih’in akrabaları olmak üzere Yahudiler de kayıplar verdi. Önde gelen
Yahudi sarraflar idam edildi. Yani meseleye daha geniş açıdan bakmak
gerekiyor.
KATLİAM BAŞLIYOR
Kıyım 15-16 Haziran 1826’da başladı.
Sultanahmet Camii çevresinde yoğunlaşan
çatışmalarda 3 bin yeniçeri olay sırasında öldü. 78 bin yeniçeri
Atmeydanı’ndaki kışlalara sıkıştırılıp önce top ateşiyle, sonra
binalarıyla birlikte yakılarak yok edildi. Yakalanan yeniçeriler hemen
idam edildi. Belgrad Ormanı’na kaçanlar ise ormanla birlikte yakıldı.
Osmanlı yönetimi, halk desteğini yanına almak
için dini araç olarak kullandı. Yeniçerilerin Kuran-ı Kerim’i
parçaladıkları yalanına başvurdu.
Bu arada II. Mahmud, kurduğu yeni
ordunun adını açıkladı: "Asakir-i Mansure-i Muhammediye", yani
Allah’ın izniyle muzaffer olacak Muhammed’in ordusu!
Sanki yeniçeriler Allah’ın ordusu değildi!
Bu dinsel aldatmacalar sonucu doğmakta olan
Türk (yeniçeri-Bektaşi) sermayesi etkisizleştirildi. Bunun yerini, yine
vergisini ödemeyen ulema ve paşa gibi rantiye ayan sınıfı aldı. Ve bize
okullarda, şekilci değişimler "modernizasyon", "reform" diye
yutturuldu. Eee tarihi kaynağınız Ahmed Cevdet Paşa ve
"İngiliz tarih yazıcılığı" olursa bu yanılgı da kaçınılmaz olur!
MAL VARLIĞI NAKŞİLERE
Bektaşilik yasaklandı. Başta İstanbul ağası
Zade Baba, Kıncı Baba, Salah Baba olmak üzere Bektaşilerin önde
gelen dedebabaları idam edildi. Çoğu tekke dedesi sürgüne yollandı.
Bektaşi tekkeleri yağmalandı; mezar taşları bile kırıldı. Bektaşi
tekkelerinin mal varlığı, Nakşibendi tarikatlarına nakledildi.
Hacı Bektaş’taki dergáhın başına bile
Nakşibendi Şeyhi Kayserili Mehmed Said Efendi getirildi.
Fakat dedebabalar, tekkelerinin başına
dönemedi. Bazıları bulabildiği Nakşibendi şeyhinden icazet alıp, bunu
"icazetin meclis-i meşayihe" (şeyhler meclisine) onaylatarak
tekkesinin başına geçebildi. Yani, káğıt üzerinde Nakşibendi oldu! "Nakşibendi
örtüsü" altına saklanmak zorunda kaldı.
Araştırmacı Baki Öz’ün iddiasına göre
kendisi de Bektaşi olan Sultan Abdülaziz döneminde Bektaşiler
rahat nefes almaya başladı. İttihat ve Terakki, Alevi-Bektaşi üzerindeki
örtüyü biraz kaldırdı. Cumhuriyet’in laiklik politikası ise Bektaşilere
özgürleşme yolunda en büyük adımı attırdı.
Peki...
Sonra ne oldu da K.Maraş, Çorum, Gazi
Mahallesi, Sivas Madımak gibi son 30 yılın büyük katliamlarının
mağdurları hep Alevi-Bektaşiler oldu?
Tüm bunlara rağmen hâlâ Türkiye’nin
birliği ve dirliği için uğraş veren Alevi ve Bektaşileri el üstünde
tutmalıyız.
Sitenin Notu:Hacıbektaş’taki dergáhın başına
getirilen
Nakşibendi Şeyhi Kayserili Mehmed Said Efendi Hacı Bektaş'ın
fikirlerinden etkilenmiş ve Hacıbektaş'a yerleşerek kendisi de Bektaşi
olmuştur. Hakka Yürüdükten sonra da Hacı Bektaş Veli türbesinin
bahçesine defnedilmiştir. |