Ana Sayfa

Atatürkçülük sayfası

H.Bektaş Veli Sayfası

 

Aleviler Kürt mü, Türk mü?

Cemal ŞENER


Aleviler gündeme gelince onlar hakkında en sık sorulan sorulardan biriside Aleviler’in Kürtler ile ilişkileridir. Sorulan soru şudur? Aleviler’in Kürtler ile ilişkilerinin düzeyi nedir? Aleviler’in ne kadarı Kürt’tür. Veya Aleviler Kürt müdür? Türk müdür? Yani sorulmak istenen Aleviler’in Etnik Kimliği’dir.

Alevilik, Sünnilik, Şiilik, Şafiilik, Hıristiyanlık, Musevilik dinsel ayrımlardır. Türk, Kürt, Arnavut, Fransız, Rus, Çin v.s. etnik ayrımlardır. Alevilik bir dinsel ayrımdır. İslamiyet’in farklı bir yorum biçimidir. Nasıl ki Hıristiyanlıkta, Musevilikte farklı yorumlar var ise, son tek Tanrılı din olarak kabul edilen İslamiyet içinde farklı yorumların olması bir kaçınılmazlıktır.

Din sosyolojisi açısından bakıldığında İslamiyet’in Hanefi, Şafii, Şii yorumunu nasıl ki kabul eden Türk’e, Kürd’e, Çerkez’e, Gürcü’ye, Arab’a rastlamak olası ise, Aleviliği de kabul eden Türk’e, Kürd’e, Arnavut’a, Arab’a rastlamak olasıdır. Ama sosyolojik olarak bu olasılıklar olmasına karşın tarihsel olarak durum daha farklı gelişmiştir. Örneğin; sosyolojik olarak mümkün olmasına karşın tarihsel olarak nerede ise; Çerkes veya Gürcü Aleviye rastlamak olası değildir. Türkler, İslamiyet’i doğuşundan yaklaşık 300 yıl sonra Türkistan’ı fethe gelen Arap orduları ile tanımışlardır.Bu fethe çok direnmişler, sonuçta da çok kan dökülmüştür.* Kabul ettiklerinde ise İslam içindeki Emevi Müslümanlığını değil, Ehlibeyt yandaşlığını seçmişlerdir. Orta Asya’da; Yusuf Hemedani, Ahmet Yesevi, Lokman Parende ve Hacı Bektaş Veli İslamiyet’i Türk Sufiliği ile bütünleştirmişlerdir. İslamiyet’i Türkçe konuşturmuşlardır. Anayurt’tan Anadolu’ya bu maya Yesevi dervişleri ile gelmiştir. Anadolu’da kurulan bir çok beyliğin ve Osmanlı’nın kuruluşunda bu maya vardır. Osmanlı da yönetime dönme- devşirme kuşağının hakim olmasına dek bu durum böyle devam etmiştir.

Kürtçe ya da Zazaca konuşan Aleviler’in ortaya çıkması Kürtler’in veya Zazalar’ın Aleviliği benimsemesi sonucu oluşmamıştır. Bu olasılık din sosyolojisi açısından mümkün olmasına karşın Osmanlı tarihinin gelişim seyri açısından mümkün gözükmüyor. Kürtler’in Aleviliği benimsemesini iddia etmek Osmanlı tarihini bilmemektir. Çünkü Osmanlı; Fatih döneminde başlayan Yavuz ve Kanuni döneminde daha yoğunlaşan bir ölçüde Türkmen karşıtıdır. Türkmenler’de Alevi olmaları nedeniyle Alevi karşıtıdır. Kürtler ise o yıllarda Osmanlı tarafından korunan, kollanan adeta Osmanlı’nın vurucu gücüdür. 1516- 1517 Çaldıran Savaşı’na dek Erzincan, Erzurum, Diyarbakır valileri Erdebil Dergahı tarafından atanırmış. Yani Türkmen Safevi Şah İsmail atarmış. O yıllarda bugünkü Güney Doğu Anadolu’ya Türkmen egemenmiş. O bölgeyi Osmanlı Kürtleştirmiş.

Bakın konu ile ilgili; “Türklerin Tarihi” ve “Milli Kurtuluş Tarihi”kitaplarının yazarı değerli araştırmacı Doğan Avcıoğlu ne yazıyor: “Güneydoğu Anadolu, Safeviler’in elinde kalsa idi, Türkçe orada rakipsiz bir dil olurdu. Bölge Türkleşirdi. Osmanlı’da bu ters oldu. Şah İsmail’in peşindeki Kızılbaş Türkmen’e karşı, Osmanlı çoğu Sünni ve Şafi olan Kürt beylerini tutmuştur.” (Türklerin Tarihi c.5 s.2041)

Orta Anadolu’da yaşayan Türkmenler Osmanlı zulmünden canlarını kurtarmak için kuş uçmaz, kervan geçmez dağ başlarına kaçmışlardır. Çünkü Osmanlı’nın gözünde Türkmen potansiyel suçlu idi. Bakın Osmanlı’nın sürgün politikası ile ilgili iktisat tarihçisi Ord. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan nasıl bir tespit yapmış: “Osmanlı İmparatorluğu’nda çeşitli tarihlerde iskan amacı ile v.s. sürgün edilen kitlenin çoğunu adi suçlular teşkil ediyordu. Kızılbaşlık’ta bu adi suçlar arasında sayılıp sürgün nedeni oluyor.” Osmanlı arşivi Ord. Prof. Dr. Barkan’ın tespitini doğrulayacak binlerce belge ile doludur. Bu yıllarda Türkmen ve Alevi olmak sürgün nedeni oluştururken Kürtler imtiyazlı toplumsal kesimi oluşturuyor. İşte Doğan Avcıoğlu'’un tesbiti: “Osmanlı , Kürdistan adını verdiği bölgede devletin temel dayanağı olan TIMAR sistemini uygulamaz. Devletin yönetimini bölgede, yönetim babadan oğula geçtiği KÜRT beylerine bırakır. Bölgede bulunan Türkmenler’in önemli bir bölümü dillerini unutur ve Kürt kabilelerine karışır.” (Türklerin Tarihi s. 2041)

Avcıoğlu’nun tesbit yaptığı yıllar 1550 li yıllardır. Bu yıllarda o bölgede Türkmenler Kürt kabilelerine karışınca birkaç jenerasyon sonra tamamen dillerini unutup Kürtleşebilirler. Nitekim Orta Asya’dan gelen bazı Türkmen aşiretleri uzun yıllar sonra bölgede Kürtleşmişlerdir. Karakeçili Aşireti, Türkan Aşireti v.s.

İşte Alevi Türkmenler’in Kürtçe veya Zazaca bilmesinin kaynağı Osmanlı’nın Türkmen politikasında yatmaktadır. Osmanlı’nın sürgünler sonucu Kürt bölgesine sürdüğü Türkmenler süreç içinde Kürtçe öğrenmiş ve Kürtleşmişlerdir. Bugün Kürtçe bilmesine ve konuşmasına karşın ama biz Türk'üz demelerinin sebebi budur. Türkler’in bu bölgeye sürülenleri ve Kürtler’in korunup kollanması sonucu asimile olmuşlardır. Türkiye’de yaşayan Aleviler’in ezici bir çoğunluğu Türkmen’dir. Kürtçe veya Zazaca bilenler bu dili sonradan öğrenmişlerdir. Bunlar aslen Türkmen’dir. İngilizce, Almanca, Arapça, Rusça bilen ama ana dilini az bilen bir Türk’e ; İngiliz, Alman v.s. diyemeyeceğimiz gibi, Kürtçe bilen ama kendi dilini az bilen hatta zor konuşan Alevi Türkmen’e de Kürt, Zaza v.s. diyemeyiz.

 

http://www.turkdirlik.com/Bilgimece/Turkoloji/Tarih/CSener0002.htm

sitesinden alıntıdır

*Sitenin notu:

670-740 yılları arasında Araplar tarafından Türklere  çok büyük katliamlar yapılmıştır. Bu süre içerisinde yapılan en büyük katliamlar Talkan Katliamı ve  Curcan Katliamıdır.

Hakan Sulu zamanında Türkler Araplara karşı başarılar elde etmiş,  ancak Sulu’nun ölümünden sonra Arapların Türk yurtlarını istilası ve Türkleri Müslümanlaştırması bütün hızı ile sürmüştür.

Bilhassa, 705 yılında Abdülmelik’in ölümünden sonra yerine geçen oğlu Velid’in Kuteybe ibni Müslim’i Horasan’a vali atanması ile bu zamana kadar Türklere karşı kalıcı bir başarı elde edemeyen Araplar Türk yurtlarında kalıcı başarılar elde etmişlerdir. Türklerin gerçek anlamda kılıç zoru ile Müslümanlaştırılmaya başlamaları da Kuteybe zamanında olmuştur.

670-740 yılları arasında 70 yıl süren Türk-Arap savaşlarının en önemli noktaları ve sonuçları;

1-100.000′in üstünde Türk katledilmiştir.
2- 50.000′in üstünde Türk genci köle ve cariye yapılmıştır.
3- Şehirler yağmalanmış, ganimet diye halkın her şeyi talan edilmiştir.
4- Tüm zenginlikler, tarihi eserler yok edilmiş, yakılmış, yıkılmıştır.
5- Dünyanın en büyük katliamlarından biri olan “Talkan Katliamında” 40.000 Türk kesilerek  24 km yol boyunca ağaçlarda sallandırılmıştır.(Tarihte örneği çok azdır.)
6-
Yezid,  Curcan’lı Türkleri yendiğinde kanlarından değirmen döndürüp ekmek yiyeceğine dair Allah’a yemin eder.  “Curcan Katliamında”  esir alınan 40.000 Türk’ü Enderiz vadisindeki nehrin kenarına sürükler, orada da askerlerine Türkleri öldürtür.. Öldürülen Türklerin kanlarını nehre akıtır.. Nehrin suyuyla akan kanlardan, ilerideki değirmenden un ve ekmek yaptırarak yer ve kendince Allah’a verdiği sözü yerine getirir.(Tarihte böyle bir olay başka yoktur.)
7- “Teslim olursanız canınız bağışlanacak” sözü hiç bir zaman yerine getirilmemiş,
   ”Şeriat söz tanımaz” denilerek kadın-erkek kılıçtan geçirilmiştir.

8- Araplar tarihte yaşadıkları bu en büyük yağma ve talandan çok büyük servet elde etmişlerdir.
9-Türkler böyle bir vahşet ve mezalimi Çinlilerden dahi görmemişlerdir.

10- Müslümanlığı seçen Türkler, Araplardan gördükleri mezalimlerden dolayı da kendileri gibi Emevilerce  ezilen  Ehlibeyt yanında yer almışlardır.

11-Bu tarihi gerçekler “sünni İslam etkilenmesin” düşüncesiyle gizlenmektedir.

 

  Bu sayfa 06.05.2009 00:10:29 Tarihinde Güncelleştirilmiştir