|
Atatürkçü Düşüncede Eğitim
Sistemi ve Boyutları
Prof. Dr.Ahmet ÇOBAN
Cumhuriyet Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölüm
Başkanı
(Milli Eğitim Bakanlığı Dergisi Sayı:149 da yayımlanmıştır)
Eğitim sisteminin birbirini tamamlayıcı olarak
düşünülmesi gereken iki önemli işlevi vardır. Birinci işlev,
milletin kültürünü oluşturan sağlam ve kalıcı değerleri genç
kuşaklara aktararak, milletin sürekliliğini sağlamaktır.
İkinci işlev, toplumun davranışlarında istenilen bazı
değişiklikleri gerçekleştirmek; toplumun gelişmesini,
ilerlemesini, çağdaşlaşmasını sağlamaktır. Eğitim, bu
işlevlerin ikisini birden yerine getirmekle yükümlüdür.
Bunlardan birincisi gerçekleşmezse toplumda kopukluk olur,
milletin sürekliliği tehlikeye düşer. İkinci işlev
gerçekleşmezse, toplum geri kalır, çağın gelişmelerine ayak
uyduramaz, varlığı tehlikeye düşer (1).
İşte bu durumu çok iyi bilen Atatürk’e göre, “en önemli,
en esaslı nokta eğitim meselesidir.” Çünkü, “eğitim bir
milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüce bir toplum hâlinde
yaşatır, ya da bir milleti esarete ve sefalete terk eder”
(2).
Atatürk, o güne kadar izlenen eğitime ilişkin
yaklaşımların milletin gerilemesinde en önemli etken olduğu
kanısındadır. Bütünüyle bilimsel yaklaşımlara kapısını
kapatmış bir geleneksel eğitim sistemi, Atatürk’ün
ifadesiyle “çağın gereklerine ve toplumun ihtiyaçlarına
cevap vermek”ten uzak bulunmaktadır. Çünkü, yaratıcılığı
engelleyici nitelikte eğitim ve öğretim yöntemlerine sahip
olan geleneksel eğitim, ezberciliğe dayanmaktadır. Bu ise,
yapıcı ve yaratıcı yeni nesillerin yetişmesini
sağlayamamaktadır.
Atatürk, “yalnız çizilmiş eski yollarda şöyle veya böyle
yürümenin nasıl olacağının tartışılmasını değil, ileri
sürdüğü şartları kapsayan yeni bir eğitim yolunun bulunup
millete göstermek ve o yolda yeni nesillere rehberlik yapmak
gerektiğini” (3) vurgulamıştır. O, koyduğu ilkelerin
korunmasını, yaptığı inkılâpların devam ettirilmesini,
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilelebet yaşatılmasını sağlayacak
bir eğitim sistemi kurmaya çalışmıştır.
Atatürk, bir yandan, Kurtuluş Savaşı’nın kazanılması
için askerî alanda büyük çaba harcarken, bir yandan da
çağdaş eğitim sistemleri üzerinde araştırmalara girmiştir.
O, çok iyi biliyordu ki, “kültür, eğitim ve iktisat
zaferleri ile tamamlanmadıkça askerî zaferler tek başına
millî kurtuluşu sağlamaya yetmeyecektir” (4). Bunun için,
Atatürk, Çankaya Köşkü’nü akademik tartışmaların yapıldığı
bir merkez hâline getirmiş; eğitim alanında yapılan
yenilikleri izlemiş, bu konudaki çalışmaları bizzat
yönetmiş, programları düzeltmiş, ders kitabı yazmış, tahta
başına geçmiş Türk milletine başöğretmenlik yapmıştır.
Atatürk, oluşturmak istediği eğitim sisteminde,
ilköğretimin genel ve zorunlu olmasını, ülkede eğitim
birliğinin sağlanmasını, ortaöğretimin iyi araç-gereçle
özleştirip kolaylaştırılmasını, teknik öğrenimin ilk ve orta
derecelerden, en yüksek derecelerine kadar memlekette
gerçekleştirilmesini, yükseköğretimin çağımızın gereklerine
uygun olmasını amaç edinmiştir. Bu amacın gerçekleşmesi için
de, Türkiye’nin eğitim politikasının her derecesinin tam bir
netlik ve hiçbir tereddüde yer vermeyen açıklık ile ifade
edilmesinin ve uygulanmasının lazım olduğunu vurgulamıştır.
Atatürkçü düşüncenin öngördüğü eğitim sistemini analiz
ederken, üç temel öge olan öğretmen, program ve öğrenci
boyutlarına sürekli vurgu yapıldığı görülmektedir.
ÖĞRETMEN
Eğitim sistemini başarılı kılan temel faktörlerden
birincisi öğretmendir. Çünkü, eğitim sistemini plânlayan,
uygulayan, izleyen ve değerlendiren öğretmendir. Eğitim
sisteminde öğretmenin önemli bir konuma sahip olduğunu çok
iyi bilen Atatürk, öğretmenlik mesleğine layık olduğu büyük
değeri vermiştir. Atatürk’e göre, “memleketi ilim, irfan,
ekonomi ve bayındırlık sahalarında yükseltmek, milletimizin
her hususta çok verimli olan kabiliyetlerini geliştirme,
gelecek nesillere sağlam, değişmez ve olumlu bir karakter
vermek lazımdır. Bu kutsal amaçları elde etmek için
mücadeleye katılanların arasında öğretmenler en önemli ve en
hassas yeri almaktadır” (5).
Öğretmenlere, “Öğretmenler! Yeni nesil Cumhuriyetin
fedakâr öğretmen ve eğitimcileri sizler yetiştireceksiniz,
yeni nesil sizin eseriniz olacaktır. Eserinizin kıymeti,
sizin beceriniz ve fedakârlığınız derecesiyle orantılı
olacaktır. Sizin başarınız Cumhuriyet’in başarısı olacaktır”
(6) diye hitap eden Başöğretmen Atatürk’ün eğitime ilişkin
düşüncelerinin ve eğitimden beklentilerinin
gerçekleştirilmesinde dayandığı ve güvendiği kuvvet Türk
öğretmeni olmuştur.
Atatürk, 14 Ekim 1925 günü İzmir Erkek Öğretmen Okulu’nu
ziyareti sırasında yaptığı konuşmada, öğretmenlik mesleğinin
önemini şöyle vurgulamıştır: “Milletleri kurtaran yalnız ve
ancak öğretmenlerdir. Öğretmenden eğitimciden yoksun bir
millet, henüz millet adını almak kabiliyetini kazanmamıştır.
Ona basit bir kitle denir, millet denemez. Bir kitle millet
olabilmek için mutlaka eğitimcilere, öğretmenlere muhtaçtır”
(7).
Öğretmenin Görev ve Sorumluluğu
Atatürk’ün öğretmenlere verdiği görev ve sorumluluk
büyüktür. Büyük Zafer kutlamak için, Bursa’ya gelen
öğretmenlere 27 Ekim 1922 günü yaptığı konuşmada şunları
vurgulamıştır:
“Memleketimizi ve toplumumuzu gerçek hedefe, mutluluğa
eriştirmek için, iki orduya ihtiyaç vardır. Biri, vatanın
hayatını kurtaran asker ordusu; diğeri milletin istikbalini
yoğuran kültür ordusu. Bir millet kültür ordusuna sahip
olmadıkça savaş meydanlarında ne kadar parlak zaferler elde
ederse etsin, o zaferlerin sürekli netice vermesi, ancak
kültür ordusunun varlığına bağlıdır. Bu ikinci ordu olmadan,
birinci ordunun verimli sonuçları kaybolur. Ordularımızın
kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın zaferi için
yalnız ortam hazırladı. Gerçek zaferi, siz kazanacak,
yaşatacaksınız ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız. Ben ve
sarsılmaz inançla bütün arkadaşlarım sizi izleyeceğiz ve
sizin karşılaşacağınız engelleri kıracağız.” (8).
Öğretmenin Sosyal Statüsü
Atatürk, öğretmenlik mesleğine çok önemli bir boyut daha
getirmiştir. O da, öğretmenlik mesleğinin özveri
gerektirdiğidir. Gerçekten ektiğini en geç biçen çiftçi
öğretmendir. Öğretmenin ürünleri, çok geç ve güç yetişir ama
bir kez yetiştiğinde niteliği öğretmenin niteliği ile
özdeşleşir. Öğrenciler, gençler öğretmenlerinin yalnız
bilgisinden değil, onun tüm kişiliğinden -tutumlarından,
davranışlarından, ilgilerinden, ihtiyaçlarından,
değerlerinden ve benzeri özelliklerinden- etkilenir. O
halde, öğretmenleri Atatürk’ün deyimi ile “insan toplumunun
en özverili ve muhterem unsurları” (9) saymak gerekmektedir.
Atatürk’ün öğretmenlere ilişkin bu iltifatlar, sadece
ifadelerde kalmamış uygulamada da görülmüştür. Dolmabahçe’de
yapılan bir toplantıda Atatürk’ün oturması için çok göz
alıcı ve muhteşem bir koltuk konulmuş ve Atatürk’ün
yanındakiler Atatürk’e bu koltuğa oturmasını ısrar edince,
aldıkları cevap Türk eğitimcileri için bir övünç kaynağı
olmuştur. “O koltuk profesörlere aittir” (10) demiştir.
Atatürk’e göre, “Okullarda eğitim görevinin güvenilir
ellere verilmesi, memleket evlatlarının o görevi kendine hem
meslek hem de bir ülkü sayacak erdemli ve muhterem
öğretmenler tarafından yetiştirilmesini sağlamak için
öğretmenlik, diğer serbest ve yüksek meslekler gibi
değişerek gelişmeye ve her halukârda geçim rahatlığı
sağlamaya elverişli bir meslek hâline getirilmelidir. (11)
PROGRAM
Atatürk’e göre “hükûmetin en verimli ve en önemli
vazifesi millî eğitim ile ilgili işlerdir. Bu işlerde
başarılı olabilmek için öyle bir program takip etmeye
mecburuz ki, o program milletimizin bugünkü haliyle sosyal,
hayatî ihtiyacıyla, çevre şartlarıyla ve çağın gerekleriyle
tamamen uygu, uyumlu olsun. Bunun için, büyük ve fakat
hayali ve karmaşık düşüncelerden tamamen sıyrılarak gerçeği
etkili bir bakışla görmek ve el ile temas etmek lazımdır.
Teşebbüs edilecek şeyin neden ibaret olduğu ancak bu şekilde
kendiliğinden ortaya çıkar” (12).
Eğitim Programlarının Nitelikleri
1. Hedefler : Atatürk, cumhuriyet eğitiminin hedefleri
için iki temel ilkeye dikkatleri çekmiş; bunların önemini ve
nasıl gerçekleştirileceğini şu ifadelerle ortaya koymuştur.
“Millî eğitim işlerinde kesinlikle zafere ulaşmak lâzımdır.
Bir milletin gerçek kurtuluşu, ancak bu şekilde olur. Bu
zaferin sağlanması için: Bunlardan birincisi, eğitimin
sosyal hayatın ihtiyaçlarına cevap vermesi; diğeri ise,
çağın gereklerine uygun olmasıdır” (13).
2. Bilimsellik : Atatürk, eğitim sisteminin; eğitim
programlarının bilimsel olmasının önemi üzerinde durmuştur.
Ona göre, “Çağın ve toplumun ihtiyaçlarına cevap verecek bir
eğitim sistemi, bilimsel yöntemlere ağırlık vermelidir.
Okullarımızda, temel ve uygulamalı bilimlere, araştırmaya
önem verilmelidir. Eğitim programları, bilim alanındaki en
yeni gelişmeleri göz önünde tutmalıdır” (14).
Atatürk, uygarlık yolunda başarı ile ilerlemenin
sırrını, aklın ve bilimin yol göstericiliğinde görmüştür.
“Dünyada her şey için; medeniyet için, hayat için, başarı
için en gerçek yol gösterici ilimdir, fendir. İlim ve fennin
dışında yol gösterici aramak gaflettir, cahilliktir, doğru
yoldan çıkmaktır” (15).
3. Gelişmelere Açık Olma : Atatürk, eğitim sisteminin
temelini oluşturan eğitim programlarının gelişmelere açık
olmasını önemle belirtmiştir. “İlim ve fennin yaşadığımız
her dakikadaki safhalarının gelişimini anlamak ve
ilerlemeleri zamanında takip etmek şarttır. Bin ikibin,
binlerce yıl önceki bilim ve fen ile ilgili kaide ve
kuralları şu kadar bin yıl sonra olduğu gibi uygulamaya
kalkışmak, şüphesiz bilim ve tekniğin içinde bulunmak
değildir” (16).
4. Uygulamaya Yönelik Olma : Atatürk, uygulamalı eğitimi
eğitim sisteminin temeli olarak görmüştür. O’na göre, “Bir
yandan bilgisizliği ortadan kaldırmaya uğraşırken, bir
yandan da memleket evladını toplumsal ve ekonomik hayatta
aktif şekilde etkili ve verimli kılabilmek için zorunlu olan
ilk bilgileri uygulamalı bir biçimde vermek metodu
eğitimimizin temelini oluşturmalıdır” (17).
Atatürk, uygulamalı eğitimin yıllarca ihmal edildiğini
ve bunun sonuçlarını da dile getirmiştir. “Geçmişte devletin
eğitim işlerini yürütenler, sanat ve ticaret gereksizmiş
gibi düşünmüşlerdir. Ülkenin yoksul, harap; halkın bilgisiz
kalması bu yüzdendir. Oysa, eğitim programının temelini,
yaşamamız için gerekli şeyleri süratle, kolayca yapmayı
öğretmek teşkil etmelidir” (18). Bu durumun gerçekleşmesi
için, Atatürk’ün önerileri son derece önemlidir. Yaparak
öğrenmeye dayanan ve yaygın bir eğitim-öğretim için yurdun
önemli merkezlerinde yeni kitaplıklar, çeşitli bitkileri ve
hayvanları içine alan bahçeler, konservatuvarlar, işyerleri,
müzeler, galeriler, sergi salonları kurmak gerekli olduğu
için ilçe merkezlerine kadar bütün yurdun basımevleriyle
donatılması gerekmektedir.
Atatürk, uygulamalı eğitimin hedeflerini, niçin gerekli
olduğunu ve hangi eğitim kademesinden itibaren başlaması
gerektiğini de şöyle ifade etmiştir. “Toplumsal hayatta
bizzat faal ve faydalı, verimli elemanlar yetiştirmek
lâzımdır. Bu da ilk ve ortaöğretimin uygulamalı bir şekilde
olmasıyla mümkün olur. Ancak bu sayede, toplumlar iş
adamlarına, sanatkârlarına sahip olur. Elbette millî
dehamızı geliştirmek, hislerimizi layık olduğu dereceye
çıkarmak için, yüksek meslek sahipleri de yetiştirmeliyiz”
(19). Öte yandan, Atatürk, uygulamalı eğitimin, özellikle,
ilk ve ortaöğretimde, nasıl verilmesi gerektiğini ayrıca
vurgulamıştır. “İlk ve ortaöğrenim mutlaka insanoğlu ve
medeniyetin gerektirdiği ilim ve fenni versin Fakat, o kadar
pratik bir şekilde versin ki, çocuk okuldan çıktığı zaman aç
kalmaya mahkum olmadığına emin olsun” (20).
Eğitimin uygulamalı şekilde yapılmasında en önemli
faktör, eğitim sürecinden birinci derece sorumlu olan,
öğretmenler ve eğitimcilerdir. Bunun böyle olduğunu çok iyi
bilen Atatürk, öğretmen ve eğitimcilerin öğretim sürecinde
gerçekleştirecekleri etkinliklerin nasıl olması gerektiğini
ve bunun sonuçlarına dikkatleri çekmiştir. “Her profesör ve
öğretmenin aşılayacağı fikirler, ideal gayelere hizmet
edecek şekilde olmalıdır. Kitapların cansız teorileri ile
karşı karşıya gelen genç beyinler, öğrendikleriyle
memleketin gerçek durumu ve çıkarları arasında ilişki
kuramıyorlar. Yazarların ve teorisyenlerin tek taraflı
dinleyicisi durumunda kalan Türkiye’nin çocukları hayata
atıldıkları zaman bu ilişkisizlik ve uyumsuzluk yüzünden
tenkitçi, karamsar, millî şuur ve düzene uyumsuz kitleler
meydana getirirler” (21).
5. Üretkenliğe Yönelik Olma : Atatürk’ün eğitim
sisteminin temeline koyduğu ilkelerden biri de üretime
yönelik olmadır. O, eğitimin hayatla ilişkili olmasını ve
eğitimin ekonomik hayatı etkilemesini istemiştir. Atatürk’e
göre, “eğitim ve öğretimde izlenecek yol, bilgiyi günlük
yaşamda başarılı olmayı sağlayacak, uygulamalı ve
kullanılması mümkün bir araç hâline getirmektir.” Bu,
gerçekleştiği takdirde “kültürlü insanlar sorunlarını,
öğrendiği, uygulayacağı ve geliştireceği bilgi ve teknoloji
ile çözmeye çalışmalıdır. Faaliyetleri sonunda ortaya bir
ürün koymalıdır. Bu da hayal olan cansız teorilerle değil,
gerçekle ilgili, gerçeği açıklayan teorilerle mümkündür”
(22).
6. Uygulanacak Yöntemler ve nitelikleri : Atatürk, o
güne kadar izlenen eğitim-öğretim yöntemlerinin,
milletimizin gerileme tarihinde en önemli etken olduğu
kanısındadır. Atatürk’e göre, “eğitim ve öğretimde
uygulanacak yöntem, bilgiyi insan için bir süs, bir baskı
aracı yahut medenî bir zevkten çok, maddî hayatta başarılı
olmayı sağlayan pratik ve kullanılabilir bir araç durumuna
getirmektir” (23). Bu sözler hem geleneksel eğitimin bir
eleştirisi, hem de eğitimle ilgili yeni düzenlemelerde
hayattan ve hayatın ihtiyaçlarından kopuk bir yola girme
ihtimallerine karşı bir ikazdır.
7. Disiplin : Atatürk’e göre, “hayatın her çalışma
safhasında olduğu gibi özellikle öğretim hayatında sıkı
disiplin başarının esasıdır. Müdürler ve öğretim kadroları
disiplin sağlamaya, öğrenciler ise disipline uymaya
mecburdur.” Bu, korku ve fizikî etkileme şeklinde bir
disiplin anlayışı değildir. Öğrencilerin, öğrendiklerini
isteyen, benimseyen, duyan ve kurallara uyan bir anlayıştır.
Atatürk, bu konuya şöyle açıklık getirmektedir. “Koru ile
verilen eğitim, makbul bir eğitim değildir. Böyle bir
eğitime güvenilmez” (24).
Atatürk, eğitim sisteminde eski dönemlerin dayağa
dayanan düzen ve disiplin anlayışı yerine, sevgiye dayanan
bir düzen ve disiplin anlayışının yerleştirilmesinden
yanadır.
ÖĞRENCİ
Türk milleti, Atatürk’ün önderliğinden bağımsızlık
mücadelesine girişirken ve Cumhuriyeti kurarken gençliğin,
bundan sonra hangi ilkelere, amaçlara, hangi eğitim
felsefesi ve dünya görüşüne göre yetiştirilmesi gerektiğinin
ivedilikle belirlenmesi çok önem taşıyordu. Eğitim sürecinde
yetiştirilecek bireylere hangi niteliklerin kazandırılacağı,
Atatürk’ün birçok ifadelerinde açıkça vurgulanmaktadır.
Atatürk’e göre, “millî eğitimin gayesi, yalnız hükûmete
memur yetiştirmek değil, daha çok memlekete ahlâklı,
cumhuriyetçi, inkılâpçı, olumlu, atılgan, başladığı işleri
başarabilecek kabiliyette, dürüst, düşünceli, iradeli,
hayatta rastlayacağı engelleri aşmaya kudretli, karakteri
sahibi genç yetiştirmektir” (25).
Ancak, Atatürk’e göre öncelikli bir nitelik vardır ki, o
nitelik gerçekten son derece önemlidir. Atatürk, bu niteliği
1 Mart 1922 günü TBMM açış konuşmasında şöyle dile
getirmiştir. “Yetişecek çocuklarımıza ve gençlerimize
görecekleri öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ver
herşeyden önce Türkiye’nin bağımsızlığına, kendi benliğine,
millî geleneklerine düşman olan bütün unsurlarla mücadele
etmek gereği öğretilmelidir” (26).
Atatürk, gençlerin cumhuriyetin düşüncede, bilimde,
fende ve bedence güçlü, yüksek karakterli koruyucuları
olarak yetiştirimesini istemiştir. Bu isteğini, 25 Ağustos
1924 günü Öğretmenler Birliği Kurultayı’nda söyle
vurgulamıştır. “Cumhuriyet, fikren, ilmen, fennen, bedenen
kuvvetli, yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni nesli,
bu özellik ve kabiliyette yetiştirmek sizin elinizdedir”
(27).
Yine aynı Kurultay’da, “memleket evlâdı, her öğretim
kademesinde ekonomik hayatta yapıcı, etkili ve başarılı
olacak şekilde donatılmalıdır” ifadelerine yer vermiştir. Bu
ifadelerle, özellikle, ortaöğretimde genel bilgi verme
yanında, sanat ve meslek sahibi elemanları yetiştirmek ve
millî kültür geliştirmek gerektiğini ortaya koymuştur.
Atatürk’ün eğitim sürecinde önem verdiği bir temel konu
da demokratik eğitim ortamıdır. Atatürk’e göre, “çocuklar,
serbestçe konuşmaya, düşündüklerini, duyduklarını olduğu
gibi ifade etmeye teşvik edilmelidir. Böylece, hem
hatalarını düzeltmeye imkân bulunur, hem de ileride yalancı
ve riyakâr olmalarının önüne geçilmiş olur. Kısacası,
çocuklarımızı artık, düşüncelerini hiç çekinmeden açıkça
ifade etmeye, içten inandıklarını savunmaya, buna karşılık
da başkalarının samimi düşüncelerine saygı beslemeye
alıştırmalıyız” (28).
SONUÇ
Atatürk’ün eğitim ve öğretim konusunda ileri sürdüğü
görüşler, bir bütün olarak ele alınırsa, görülür ki, diğer
eğitim reformcuları gibi şu iki işi yapmaktadır. Birincisi,
geleneksel eğitim sistemini yetersiz bulmakta, eleştirmekte
ve bunun değiştirilmesini istemektedir. İkincisi ise, bunun
yerine konmasını istediği yeni eğitim sisteminin ana
ilkelerini saptamaktadır.
Atatürkçü düşünce, eğitim sisteminde fikri, irfanı ve
vicdanı hür nesiller yetiştirmek için, lâiklik ilkesini
benimsemiştir. Öte yandan, eğitimin bilimsel anlayışla
yapılabilmesi, lâiklik ilkesinin uygulanmasıyla mümkündür.
Atatürkçü Eğitim Sistemi’nde programların kesin ve açık
olması çok önemli olmakla birlikte, etkili ve verimli
olabilmesi onların yeterli, anlayışlı ve fedakâr
öğretmenlerle, eğitim kurumlarımızda çok büyük dikkat ve
gayretle uygulanmasına bağlıdır.
Aslında önemli olan, ulusal eğitimin Atatürkçü
ilkelerini saptamak değil, ilkelerin ulusal eğitimimizde ne
ölçüde uygulama olanağı bulabildiğidir. O halde, 21. yüzyıla
girerken, Türk Eğitim Sistemi başarılı olmak için yapısını,
hedeflerini ve uygulayacağı programları saptarken, Türkiye
Cumhuriyeti’nin dinamik ideallerini, Atatürkçülüğün devlet,
fikir ve ekonomik hayatta öngördüğü ilkeleri ve esasları,
birbirini kollayacak, destekleyecek ve bütünleyecek biçimde
göz önünde bulundurmalıdır.
(1) H. Ali Koçer, “Atatürkçülük” Atatürkçü Düşünce Sistemi
II. Kitap, Ankara 1983, s. 680.
(2) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri C. II. Türk İnkılâp
Enstitüsü, Ankara, 1959, s. 198.
(3) Atatürkçülük, Millî Eğitim Basımevi, Ankara, 1984, s.
295.
(4) Turhan Feyzioğlu, “Atatürk ve Millî Eğitim”, Atatürkçü
Düşünce, Türk Tarihi Kurumu Basımevi, Ankara, 1992, s. 675.
(5) Atatürkçülük, s.290.
(6) a.g.e. s.305.
(7) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s.232.
(8) a.g.e. s.32.
(9) Leyla Küçükahmet, Öğretmen Yetiştirme, G.Ü. İletişim
Fakültesi Matbaası, Ankara, 1995, s.93.
(10)Galip Karagözoğlu, “Atatürk İnkılâplarının Yerleşmesinde
ve Gerçekleşmesinde Eğitimin Rolü ve Yeri”, Atatürkçülük,
Genel Kurmay Basımevi, Ankara, 1983, s.39.
(11) Ensar Aslan, Atatürkçü Düşünce Sisteminde Türk Eğitimi,
D.Ü. Atatürk Araştırmaları Merkezi Yayınları No:3,
Diyarbakır, 1989, s.39.
(12) Atatürkçülük, s.295.
(13) a.g.e. s.293.
(14) Feyzioğlu. a.g.e. s.689.
(15) Atatürkçülük, s.290.
(16) Aslan, a.g.e. s.46.
(17) Nurettin Fidan, Münire Erden, Eğitime Giriş, Alkım
Yayınevi,Ankara, 1997, s.124.
(18) Yahya Akyüz, “Atatürk ve Eğitim”, Atatürkçü Düşüncede
El Kitabı, Atatürk Araştırma Merkezi,Ankara, 1995, s.193.
(19) Aslan, a.g.e. s.63.
(20) Atatürkçülük, s.298.
(21) a.g.e. s.305.
(22) Atatürkçülük, s.131.
(23) Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, s.230.
(24) Aslan, a.g.e. s.43.
(25) Atatürkçülük, s.299.
(26) a..g.e. s.296.
(27) a..g.e. s.305.
(28) Akyüz, a..g.e. s.194
Bu sayfa 06.11.2007 22:03:28 Tarihinde Güncelleştirilmiştir |