|
(Hacı Bektaş Veli’nin yetişmesi için öğretmenlik yapan Lokman Perende’nin hocası, Ahmet Yesevi ile ilgili yazı)
MİLLİYETİMİZİ BORÇLU OLDUĞUMUZ İNSAN
Türk Milliyetininin, hamurkârı olan Ahmet Yesevi, Türkiye
dışındaki Türk Dünyası'nda çok iyi tanınır ve bilinir.
Bununla birlikte ülkemizde de Hazret Sultan'ı bilen ve
tanıyan az değildir. Büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı; "Şu
Ahmet Yesevi kim? Bir araştırın göreceksiniz. Bizim
milliyetimizi asıl O'nda bulacaksınız?" diyor...
“Işkıng kıldı
şeyda mini
Cümle alem bildi mini
Kaygum sinsin tüni küni
Minge sinok kirek sin...”
Yunus Emre Divanında;
"Aşkın aldı
benden beni
Bana seni gerek seni
Ben yanarın tünü günü
Bana seni gerek seni..."
İki şiirin tamamım karşılaştırdığımız zaman temanın ve bazı
mısraların birbirinin aynısı olduğunu görürüz.
Ahmet Yesevi ve dervişleri, henüz büyük kısmı Müslüman
olmamış, olanları da yeteri kadar dini bilmeyen Türklere
İslamiyeti anlatmak gayreti içinde, Türkçe söylemişler ve
Türkçe'nin devamına ve gelişmesine en büyük hizmeti
yapmışlardır. Gayretlerinin asıl maksadı elbette İslam'ı
yaymaktı. Bunda da büyük başarı kazanmışlardır.
Daha Hazret'in sağlığında, binlerce öğrenci-mürid, Ahmet
Yesevi dergahından aldıkları inanç, bilgi ve bilinci
Horasan'a, Deşti Kıpçak diye adlandırılan Kuzey Türklük
bölgelerine, Diyar-ı Rum (Roma Diyarı) diye adlandırılan
Anadolu'ya ve Avrupa Türklüğüne ulaştırmışlardır.
Anadolu'da ve Rumeli'de Türk varlığının kökleşmesinde en
büyük hisse yine Yesevi dervişlerinindir. Osmanlı
Devleti'nin manevi kurucuları olan Şeyh Edebaliler, Hacı
Bektaş Veliler, Geyikli Babalar, Ahmet Yesevi'nin
takipçileriydi. Prof. Dr. Ömer Lütfi Barkan'ın "Kolonizatör
Türk Dervişleri" adlı değerli eseri, bu konuda ayrıntılı
bilgilerle doludur.
Ahmet Yesevi'nin Anadolu'ya gönderdiği Hacı Bektaş Veli,
Osmanlı ordusunun belkemiği olan Yeniçeriliğin manevi
öğretmeni (piri) idi. Yine, Ahmet Yesevi'nin Hacı
Bektaş'a yardımcı olarak gönderdiği Sarı Saltuk, Balkanlarda
Müslümanlığı kökleştiren kişidir. Bursa'nın fethini
hazırlayan Geyikli Baba, bir başka Yesevi dervişidir.
Yesevi dervişleri, Anadolu'nun Türkleşmesi yıllarında,
12'inci, 13'üncü ve 14'üncü yüzyıllarda, gerektiği zaman
savaşçı dervişler olmuşlar "Alperen" adını almışlar,
savaşmışlar ve savaşın ruhu olmuşlardır. Gerektiği zaman
ticarete ahlak ve disiplin getiren ahlak savaşçıları
olmuşlar "Ahi" adını almışlardır. Kadınların
aydınlanması yolunda uğraşmışlar "Bacıyan"
olmuşlardır. Boş arazileri canlandırmak ve yeşertmek işini
üstlenmişler, yolların güvenliğini sağlamışlardır.
Gönüllerde inanç, zihinlere bilgi ışığını saçan
aydınlatıcılar olmuşlardır. Osmanlı'nın temeli Gaziler,
Ahiler, Bacılar ve Abdal'lardır. Bunun için de insanlık
tarihinin en büyük başarısı ortaya konulmuş, dünya yüzünde
asırlar süren "Osmanlı sulhü" gerçekleşmiştir.
Osmanlının gerilemesinin bir sebebi de bu ruhtan uzaklaşmak
olmuştur. Yani, iman-ahlak ve bilim çizgisinden, yani Yesevi
anlayışından uzaklaşmak...
Ahmet Yesevi, binlerce yıllık Türk Töresi'nin verdiği doğru
ölçülerle de donanmış bir kişi olarak; İslamı doğru anlamış
ve dosdoğru anlatmıştır. Milliyetin temeli "dil" ve "din"
ise, biz dilimizin edebi hayatiyetini ve Müslüman oluşumuzu
ve hatta Müslümanlık anlayışımızı geniş ölçüde Ahmet
Yesevi'ye borçluyuz. Ahmet Yesevi anlayışında kadın ve erkek
işte, üretimde birlikte olduğu gibi, mescitte, mecliste
olmuşlardır. Kadın, hayatın dışına itilmemiştir. Ahmet
Yesevi anlayışında dinin on temelinden biri de bilimdir.
Ahmet Yesevi'nin anlayışında İslam'a içtenlike sarılmak, onu
yaşatmak; ancak başka din mensuplarına ve bütün insanlara da
şefkat ve hoşgörüyle bakmak vardır;
"Sünnet imiş,
kafir olsa da insanı incitme
Gönlü katı, kalp incitenden Allah şikayetçidir..."
İnsana bu bakış açısı, bizim tarihimizdeki hakim anlayıştır.
Ve elbette ki İslam'ı doğru anlayanların anlayışıdır.
Beş yüz yıl önce Avrupa'da, dinlerinden ötürü işkenceye ve
yok edilme tehdidine maruz bırakılan ispanya Musevilerini
gemiler göndererek İstanbul'a getiren Osmanlı Hükümdarı II.
Beyazıt, bu anlayışın takipçisi ve uygulayıcısıydı. Ve II.
Bayezit bir Yesevi dervişiydi. Bu anlayışa bugün de bütün
insanlığın ihtiyacı vardır.
Ahmet Yesevi'nin yaşamış olduğu Türkistan şehri, Uluğ
Türkistan'ın kalbidir. Türkistan şehri aynı zamanda, Oğuz
Han'ın da başşehridir. Hepsinden önemlisi, ilk adı "Yesi"
olan Türkistan şehri, Dünya Türklüğü'nün ortak manevi atası
olan Ahmet Yesevi'nin şehridir. Bu şehir, önce kendi adını
O'na vermiş, daha sonra da Ahmet Yesevi'nin unvanını ad
olarak almıştır. İslam Dünyasında, Ahmet Yesevi için "Türkistan'ın
Piri" ve "Türkistan'ın Hazreti" denilirdi.
"Türkistan'ın Hazreti’nin Şehri" ifadesi zamanla kısalarak
"Türkistan" olmuştur. Türkistan'da Ahmet Yesevi'nin türbesi
ve Yesevi Dergâhı vardır. Ahmet Yesevi'nin türbesi bugün de
Türk Dünyasının her yerinden gelen ziyaretçilerle dolup
taşmaktadır. Türkistan, Mekke ve Medine'den sona Müslüman
Türklerin ikinci kutlu yeridir.
Ahmet Yesevi Uluslararası Türk-Kazak Üniversitesi de
Türkistan şehrindedir.
Ahmet Yesevi, bizim ruh hamurkârımızdır. Milliyetimizin
temel insanıdır. Bugün, Türk Dünyası birbirine yeniden
kavuşurken, buluşma ve birleşme noktası, Ahmet Yesevi'nin
adı, fikirleri ve hizmetleri olacaktır...
AHMET YESEVİ YOLU
Ahmet Yesevi, tarihteki adıyla Türklerin Piri'dir.
Milletimizin en önemli öğretmenidir. Milliyetimizi yoğuran
insandır. Çok anlatılmalı, iyi anlaşılmalı ve yolunca
yaşanmalıdır. Geçmişimizin aydınlığı Ahmet Yesevi'dir.
Geleceğimizin kökleri ise geçmişimizin içindedir.
Türkistan'daki yaygın adıyla Hazret Sultan'ı üç hizmeti ve
yedi ilkesiyle anlatmak istiyorum.
Ahmet Yesevi'nin üç hizmetinden birincisi; aydınlarımızın
Arapça ve Farsça yazdığı bir dönemde, 12. Yüzyılda Türkçe
hikmetler yazmış olmasıdır.
"Sevmiyorlar
alimler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül ilini
Ayet, hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar."
Türkçe İslami şiirler yazma geleneğini başlatmış ve açtığı
çığırdan büyük bir edebiyat geleneği doğmuştur. Türkçe'nin
bugünkü diriliğini ve yaygınlığını büyük ölçüde Hazret'e
borçluyuz.
İkincisi, Ahmet Yesevi, yetiştirdiği öğrencilerini,
öğreticiler olarak göndermiş, Milletimiz arasında İslam'ı
yaymış, yeni bir ruh ile donanmış olan insanlarımızın büyük
bir gelişme ortaya koymalarını sağlamıştır. Timurluların da,
Osmanlıların da temelinde Yesevi ruhaniyeti vardır.
Üçüncüsü, Ahmet Yesevi, İslam'ın dosdoğru yolu olan İslam'ın
Türk yorumunu ortaya çıkarmıştır.
İşte bu yorumun esaslarını da yedi ilkeyle ifade ediyorum;
Birincisi, Allah'a aşkla yöneliş. "Aşkı
olmayanın ne dini vardır ne de imanı."
İkincisi, ihlas... Yani, içtenlikli Müslümanlık. Riya'dan,
gösterişten uzak, sadece Allah için olan Müslümanlık. "Gösterişçi
son nefesinde imanını yitirir."
Üçüncüsü, insan sevgisi. İnsan var edilenlerin en
kutlusudur. Çünkü insan, varlığın özü, özetidir... İnsanın
derdiyle dertlenmek insana hizmet, İslam'ın tam kendisidir.
"Garip, fakir,
yetimleri Elçi sordu
O gece Mirac'a çıkıp Allah'ı gördü
Geri döndüğünde yine fakirlerin halini sordu
Gariplerin izini arayıp geldim ben de..."
Dördüncüsü, hoşgörü... İnsanların din, dil, renk, cinsiyet
farklılığından ötürü horlanmaması, farklılıkların kavga
konusu yapılmaması.
"Sünnet imiş,
kafir de olsa, insanı incitme
Gönlü katı, kalp inciticilerden Allah şikayetçi."
Beşincisi; kadın ve erkek adeleti... Ahmet Yesevi
anlayışında kadın ve erkek işte, üretimde, mecliste,
olmuşlardır.
Altıncısı, emek ve işin gerekliliği. Ahmet Yesevi yolunda
kişinin geçiminin öz emeğiyle olması ve çalışması esastır.
Hazret, binlerce öğrenci yetiştirirken geçimini kendi
ürettiği kaşık ve kepçelerle sağlıyordu.
Yedincisi, bilim... Dinin on esasından biri de bilimdir.
Bilim insanı Allah'a ulaştıran ve varlığı bilerek Yaratanı
bilmeyi sağlayan yoldur.
Ahmet Yesevi'nin üç hizmeti ve yedi ilkesi, bize
yarınlarımızı da aydınlatacak bir yolu gösteriyor.
(Namık Kemal Zeybek, Türk Olmak,1999)
Bu sayfa 06.11.2007 22:02:58 Tarihinde Güncelleştirilmiştir |