GİDENE AĞIT
Susturun tüm sesleri!
Sussun gece ayazı!
Sussun günün körpe aydınlığı!
Bir ılık yağmur yağsın inceden;
İstanbul, yaslı kabrini yollasın Ankara ayazına.
Sussun dağ taş!
İnceden sızlayan yağmur, hızlansın gitgide.
Toprak, damlalarla dolup taşsın;
Mustafa’mın bedeni girecek o toprağın narin yüzüne.
Söyleyin; ilmek ilmek çözülsün kum taneleri,
Ana kucağı misali sarsın yiğidimin tenini.
Dursun zaman!
Bilinsin, giden dönmeyecek geri.
Bir zarif güvercin uçsun Dolmabahçe’den;
Semada dolanıp;
Dokuzun beş geçtiği anda; gama vurulsun.
Görmesin zihni aciz’in gözü!
Körleşsin; yasımın ardından mavi gökyüzü.
Bilinen ne kadar söz varsa meydanlarda yinelensin!
Söylenmesin ona el uzatan namerdin türküsü.
Nice savaşlarda yıkılmayan bir dev yitmişken dünyadan,
Dinmesin; yakılan ağıdın yetim öyküsü. |