Ana Sayfa

O.Rehberlik

    Sayfası

 

 

 

ÇOCUK, AİLE VE TOPLUM

DERLEYEN: KARABÜK RAM

Bireyin temel güveni ve mutluluğu bedensel ve ruhsal açıdan sağlıklı olmasına bağlıdır. Toplumun sağlıklı, dengeli, düzenli olması da bedensel ve ruhsal bakımdan sağlıklı olan kişilerin çoğunluğu oluşturmasıyla doğru orantılı olarak artar. Bebeklikten yaşlılığa kadar , kişinin en çok etkisinde kaldığı çevre ailedir. Kişiliğin temelleri ilk beş altı yıl içinde atılır. Bu süre çocuğun öncelikle ailesiyle yoğun iletişim içinde olduğu süreye denk gelir.

Barınma ve korunma gibi temel ihtiyaçları anne tarafından karşılanan bebek bir taraftan güven duygusu geliştirirken diğer taraftan anneyle iletişim kurar. İhtiyaçları annesi ya da onun yerine geçebilecek biri tarafından zamanında ve şefkatle doyurulan bebek rahattır ve zamanla güven duygusunu geliştirmeye başlar. Çocuk bedensel gereksinimleri olan beslenme ve korunmayı sağladıktan sonra sevgi gereksinimine doyum aramaya başlar. Sevgi olmadıkça aileyle kurulan ilişki olumlu, sağlıklı ve sürekli olamaz. İnsanın bütün yaşam boyu duyduğu ilgi ve sevginin açılıp gelişmesi, renklenmesi, çocukluk çağında sevgi gereksinimine sağlanan doyuma bağlıdır. İnsanın bütün ilişkilerinde görülen olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışlarında bu doyum önemli rol oynar.

Sevgi kişinin ve toplumun yaşamını etkileyen güçlü bir duygudur. Başkaları tarafından sevilen, beğenilen, ,ilgi gören insanlarda kendine güven duygusu gelişir. Kendine güvenen herkes, karşılaştığı engelleri kolayca aşabilir, sorunlara gerçekçi çözümler bulabilir. Bu güven duygusunun kaynağı çocukluk çağında ana babanın ve çevrenin çocuğa gösterdiği sevgidir. Yeri geldiğinde övülen, haklı başarılarından dolayı takdir edilen, gösterdiği çabaya saygı duyulan, yeni girişimleri ve öğrenme isteği desteklenen, cesaretlendirilen, kabul edildiğini, dinlendiğini , fikirlerinin önemli olduğunu hisseden çocuğun kendine güveni artar. Kendine güvenen, girişimci, zorluklardan yılmayan bireylerin çoğunlukta olduğu bireylerden oluşan toplum gelişmeye açık toplumdur.

Toplumdaki en küçük kurum olarak aileye görevleri yönünden üç değişik açıdan bakılabilir:

  1. Aile her şeyden önce eşlerin duygusal ve cinsel gereksinimlerini karşılayan yasal bir birliktir.

  2. Aile, ortak amacı, çıkarları, inançları, kuralları olan bir insan kümesidir.

  3. Aile, çocukların beslenip bakıldığı ve eğitildiği bir ortamdır.

Yetişkinlerin duygusal ve sosyal gereksinimleri, aile dışında da bir ölçüde karşılanabilir. Ancak ailenin üçüncü görevi, çocukların yetiştirilmesi en iyi biçimde aile içinde gerçekleştirilebilir. Aile dışında hiçbir kurum ailenin sağladığı özenli bakımı, çocuğun gelişmesinde, eğitiminde cömertçe sunduğu özveriyi , sevgiyi veremez. Çocuk aile içinde; değerli olduğunu, bir yeri olduğunu, kendisine verilenlerin karşılığını ödemek zorunda olmadığını, güvende olduğunu, yeteneklerini geliştirebileceği, denemelere girişebileceği, özgürce oynayabileceği bir ortam sağlanacağını, güç durumlarda yanında olunacağını, destekleneceğini bilir. Çocuk ailede; doğru ile yanlışı ayırt etmeyi, öncelikle ailenin sonra toplumun kurallarına uymayı, sağlıklı iletişim kurmayı öğrenir. Aile, insan ilişkilerinin sergilendiği bir sahne gibi düşünülebilir. Çocuk bu sahnede, insan ilişkilerinin bütün karmaşık yönleriyle gözlemler ve yaşar. İnsan ilişkilerinin belirleyen anlaşma, uzlaşma, bağlılık, işbirliği gibi olumlu nitelikleri evde kazanır. Anlaşmazlık, çekişme ve çatışma gibi olumsuz durumlarda takınacağı tutumları da evde öğrenir. Sürekli olumsuz eleştirilen çocuk “ sen kötüsün , daha iyisini yapmalısın “ mesajını alır. Eleştirilen, suçlanan, cezalandırılan, baskı altında büyüyen çocuklar isyankar davranışlar gösterme yanında aşağılık duygusu geliştirebilir. Bunun yerine kurallar kesin konmalı, cezalandırmaya son çare olarak başvurulmalı, yapılan hata ile ceza orantılı olmalı, fiziksel cezanın hiçbir getirisi olmadığı unutulmayarak cezalar daha çok sevilen bir şeyden ya da etkinlikten mahrum bırakma şeklinde uygulanmalıdır. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilen, kendi istekleri ve kurallarını toplumunkilerle uzlaştırabilen kişilerden oluşan bir toplumda başıboşluk ve düzensizlik azalır.

Aile içindeki ilişkilerin temelini, anne ve babanın birbirine karşı tutumu oluşturur. Onların sevgi ve anlayışla sürdürdükleri karı-koca ilişkisi, evin genel havasını belirler. Uyumlu ve sıcak ilişkiler ana babadan çocuklara doğru yayılır. Gergin ve sürtüşmeli bir karı koca ilişkisi, çocuklar için güvensiz ve tedirgin bir ortam yaratır. Çocuk, öfkeyi de, kızgınlığı da, sevgi ve hoşgörüyü de evde görerek, yaşayarak öğrenir. Sevgi, acıma, anlayışlı olma gibi duygular, öğütlerle aşılanabilir nitelikler değildir. Ancak, ana baba örnek alınarak, yavaş yavaş geliştirilir. Çocuğun çevresinde hep güler yüz, tatlı dil görmesi gerekir diye bir kural yoktur. İnsanca duygular olan, kızgınlık, öfke gibi olumsuz duyguları da tanımalıdır. Ancak çocuk bu olumsuz duyguların nasıl dizginlendiğini, nasıl uygarca dışa vurulduğunu, nasıl olumluya çevrildiğini de evinde öğrenir. Saldırganlığını sınırlayamayan bir baba ya da öfke saçan bir anne, çocuğuna ölçülü olmayı öğretemez. Önemli olan ; davranış tutum, duyguları dışa vuruş biçimleri, sorun çözme, aile içinde ve dışında insanlarla sağlıklı-sürekli-özveriye-samimiyete dayanan ilişkiler kurma gibi çocuğun ; gelişimi, uyumu ve mutluluğunu sağlayacak durumlarda davranış modelleriyle ona örnek olmaktır.

Çocuk yetiştirmeyi özellikle kendine güvenen, sorumluluk sahibi, saygın, kendi yetenek ve güçlerinin farkında olarak onlardan kendisinin ve toplumun gelişimi yönünde yararlanabilen, üretken insanlar yetiştirmeyi bir dizi kurallar ve yöntemler olarak düşünmek yanılmalara neden olur. Çocuğun kişiliği, kendisini örnek aldığı erişkinlerle kurduğu sürekli ilişkilerden çıkan bir sonuçtur. Bu nedenle sonucu, yöntem ve tutumlardan önce, örnek alınan erişkinlerin kişilikleri belirler. Söyledikleri ile yaptıkları birbirini tutan, aynı zamanda birbirleriyle tutarlı ana-babanın yetiştirdiği çocuk da kararlı, kuralları bilen ve uygulamakta güçlük çekmeyen, kendi istekleriyle toplumun beklentilerinin bağdaştırabilen insanlar olarak yetişir. Tutarlı ve kararlı davranan; kuralları kesin koyan ve gerektiğinde esnek davranabilen;çocuğun davranışlarının sonuçlarına katlanmasına izin veren; ahlak dersleri vermek yerine çocuğu olayların içine katarak somut olarak yaşamasını sağlayan; çocuğun olumsuz davranışları karşısında duygularını dile getirebilen ,beklentilerini ifade eden; çocuğa seçme şansı tanıyan ve hatalarını nasıl telafi edebileceğini gösteren ailenin yetiştireceği çocuk disiplinli olacak, kendi kararlarını kendisi verebilecek güçte olacak, kendini değerli hissedecek, sorumluluklarını bilecek ve tüm bunların sonucu olarak gelişmeye ve toplumu geliştirmeye açık olacaktır.

Madalyonun öbür yüzünde sağlıklı sürdürülmeye çalışılan, sorunların birlikte ve aile yapısı içinde çözülmeye çalışıldığı, çocukların bedensel ve ruhsal olarak sağlıklı bir şekilde yetiştirilmeye çalışıldığı evliliklerin karşısında; başlangıçta her şeyin normal olduğu fakat zamanla birbirlerini anlamakta zorluk çeken ya da birbirlerini kendi istekleri doğrultusunda değiştirmeye çalışan bireylerin evlilikleri vardır. Dışardan gelen baskıların da etkisiyle bitmek zorunda kalan evliliklerin acısını en çok çocuklar çeker. Boşanmanın en olumsuz etkisi çocuklarda görülür. Şiddetli geçimsizlik ve boşanmaların çoğunlukla, evliliğin ilk yıllarında görüldüğü ve çocukların henüz çok küçük olduğu hatırlanırsa boşanmadan önce ve sonra çıkan sorunların gelişme çağındaki çocukları olumsuz etkileyeceği açıktır. Çocukluk çağını sevgi, saygı ve güven duygusundan yoksun bir ortamda geçiren çocukların ruhsal gelişimi bozulur. Ana-baba arasındaki çatışma ve çekişmelerin çocuğa aktarılması onda devamlı kaygı, gerilim ve tedirginlik yaratır. Birbirlerine kızıp öfkelenen eşlerin olur olmaz nedenle çocuğa bağırıp çağırmaları çocukta suçluluk duygusu doğurur. Çocuğun böyle ortamlarda sağlıklı bir kişilik geliştirmesi olanaksızlaşır.

Çocukları kazanmaya çalışmanın, sağlıklı kişilikler olarak toplumda yer edinmelerini sağlamanın en kolay yolu; onlarla iyi bir iletişim kurmak, onları anlamak, dinlemek ve mantıklı isteklerini karşılamaktır.

KAYNAKLAR: (DERLEME)

YÖRÜKOĞLU , A. “ Ailede ve Toplumda Ruh Sağlığı”

YÖRÜKOĞLU , A. “ Çocuk Ruh Sağlığı”

YAVUZER, H. “ Çocuk ve Suç”

              

  Bu sayfa 06.11.2007 20:30:17 Tarihinde Güncelleştirilmiştir